Egosalkimlik: Bir ben var benden içeri. Rüya Yüksel-6 Aralık 2015. Mevlana’ya göre ölüm: Ölmeden önce ölünüz. Rüya Yüksel-11 Mayıs 2015.
EmineIşınsu'nun "Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri"si, okuyana tasavvufu, yaşamışçasına hissettiren bir eser. Kültürümüzü anlamak için tasavvufu, tasavvufu anlamak için de Yunus'u anlamak gerek. Tasavvufu yakından bilmenin tek yolu, onu yaşamaktır. Edebiyatta, bir hayatı ilk elden yaşamaya en yakın şekil, muhakkak ki
Mevlana’ya ve İslam Sufizmine göre her insanın yüreğinde "sır" adı verilen bir şey saklıdır. Bu sır, Yunus Emre’nin “Bir ben vardır, bende benden içeri” dediği şeydir. Bu sırra ancak uzun çabalar ve çabalar karşılığında bağış edilen lütuf sayesinde ulaşılabilir.
Birben var, benden içeri.. Kelimeleri ne yan yana ne alt alta dizesim var bu aralar. Tıpkı yemek yapmak, birikmiş çamaşırları yıkamak, işe gitmek, tv izlemek, düşünmek, kitap okumak istemediğim gibi.
Birben vardır bende benden içeri’ deki o ‘’ ben ‘’ nerede ? Artık onu aramak gibi bir derdimiz de yok , çünkü içerdeki değil dışarda olanla çağımızın işi, başkalarının hallerini umursamadığımız kadar kendi iç dünyamızla da pek haşır neşir değiliz artık nasılsa dışarda savrulan çılgın bir çağ var, tüm görselliğiyle bizi büyüsü altına
SeverimBen Seni Candan İçeri Sözleri. Yolum vardır bu erkandan îçerî. Bîr ben vardır bende, benden îçerî. Senî kanda koyam benden îçerî! Nîşan olur mu nîşandan îçerî. Sûretîm boş yürür dondan îçerî. Kadem kîm basa sultandan îçerî. Kîmînîn maksudu bundan îçerî. Onun şulesî var günden îçerî.
6cm6ha. Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri kitabı pdf indirmek için geldiniz. Sizlere Belkıs Tunçay ın yazdığı ve BİLGE KÜLTÜR SANAT ın yayınladığı 400 sayfalık 6055506971 ISBN numarasına sahip Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri pdf eseri hakkında pdf paylaşımı yaptık. 2017-05-26 yılında yayınlanan Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri , 8. Baskı ve Roman Yerli kategorisinde yer almaktadır. – – Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri Yazarı Kimdir? Yukarıda 6055506971 numaralı kitabın pdf linki mevcuttur. Fakat Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri yazarı kimdir? sorusuna cevap olarak Belkıs Tunçay vermekteyiz. Bu alanda pek çok eseri bulunan Belkıs Tunçay kitabın yazarıdır. – – Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri Pdf İndir Ücretsiz olarak Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri pdf indirmek için içerikteki butonları kullanmanız yeterli. BİLGE KÜLTÜR SANAT yayın evi tarafından yayınlanan, 2017-05-26 yılında piyasaya sürülen ve 400 sayfalık esere butonlardan ulaşın. – – Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri Roman Yerli kategorisinde yer alırken Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri epub indirmek için de aynı butonları kullanabilirsiniz. 2017-05-26 yılı ilgili kitabın basım yılıdır ve 8. Baskı dır. Ayrıca 6055506971 eserin isbn numarasıdır. Kitap Detayları Kitap Adı Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri ISBN 6055506971 Yazar Belkıs Tunçay Kategori Roman Yerli Yayın Evi BİLGE KÜLTÜR SANAT Basım Yılı 2017-05-26 Sayfa Sayısı 400 Baskı No 8. Baskı Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri pdf indir, Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri ücretsiz oku, Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri epub online, Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri kitabı bedava.
Açıklama Edebiyat ve sanatın merkezine insanı ve onun fertleşme serüvenini koyan Tarık Buğra hem romanlarına hem tiyatro eserlerine bunu yansıtmış, bu yüzden de sadece iyi bir romancı değil aynı zamanda tiyatro eserleriyle bir sanatçı olarak Buğra eserlerini Türkçe konusundaki hassasiyetini hep muhafaza ederek yazmış, roman ve tiyatro gibi eserlerin “en mükemmel kültür Türkçesi ile yazılacağını” savunmuştur. Her türlü basmakalıbı reddetmiş, bağımsız sanat anlayışını benimsemiş ve bu eserlerdeki tiplemelerle tiyatro yazarları arasında ismi hep Emre’nin hayatını anlatan Bir Ben Vardır Benden İçeri adlı eseri de onun bütün bu yönlerini yansıtmış, tiyatronun gelişimine katkıda bulunmuştur.
Yol değil, yoldaşlıktır önemli olan. Tüm farklar ortadan kalkar yoldaşlıkta. Aynı yola baş koyuş vardır çünkü. Sen ben olursun, ben de sen. Yolun birliği yoldaşların varlığını da bir eder. Yaşayanlar farklı olsa da yaşananlar tektir yolda. “Sen û Ben- Anılarla Mehmed Uzun’un Hayatı” adlı çalışmada da Muhsin Kızılkaya’nın Mehmed Uzun ile önce ideolojik düzlemde başlayan, daha sonra sanatsal üretimde birbirini tamamlayan yoldaşlık öyküleri anlatılıyor. Masalsı düşler içindeKürt edebiyatından, özellikle de Kürt romanından söz edildiğinde, ilk akla gelen isim Mehmed Uzun’dur. Uzun’un kanserle gelen erken ölümü, bir vefa örneği olarak bu eserin yazılmasını sağlamış. Kızılkaya, dönemsel olarak hayatlarının kesişim noktalarından hareket ederek; aynı olayı bir kendi bakış açısından, bir de Mehmed Uzun’un bakış açısından eşzamanlı olarak anlatmış. “Sen” bölümleri Mehmed Uzun’un, “Ben” bölümleri ise Muhsin Kızılkaya’nın bakış açısından kaleme alınmış. Anlatının dizgesi kronolojik bir sırayı takip ediyor. Kaçak babasının yakalanması üzerine dedesinin himayesinde büyür Uzun. Masalsı düşler içinde geçen bir çocukluk başlayacaktır artık. Uzun’un yazarlığının kaynakları bu masalsı dünyadan beslenir“Yıldızlı yaz gecelerinde ruhumu kadim destanların suyuyla yıkar, uzak diyarlarda sonsuz zahmetli, çetin yolculuklara çıkardım. Çoğu zaman da kaval eşliğinde, kulaklarımı dolduran Kürtçe ezgilerin sarhoşluğuyla derin uykulara dalardım. Ertesi gün uyandığımda, kulaklarımda hâlâ geceden kalma bir destanın uğultusu olurdu. Ne zaman çocukların yaramaz dünyasına girsem, işte o an kurtulurdum o destan dünyasından; sıradan, basit hayatıma dönerdim.” Uzun’un çocukluğunu takip eden asi delikanlılık dönemlerini ideolojik faaliyetleri takip eder ve sonucunda da hapishaneyle tanışır yazar. Hapishane, hayatının dönüm noktalarından birini oluşturur. Hapisliği sürgün günleri takip eder. Tutuklu olduğu günlerde sanat ve politik yaşantımızın önemli isimleriyle birlikte olur. Yakın tarihimizin kurulmasında etkili olan hemen herkesin yeri vardır Uzun’un hayatında. Bu yönüyle “Sen û Ben”, Uzun’un hayatını anlattığı kadar siyaset ve sanat dünyamızdan birçok isme de yer veriyor. Mehmed Uzun’un hayatının fonuna Türkiye gerçeği yerleştirilmiş. Bu nedenle fondaki gerçekliğin öne çıkardığı bir yazarın hayat hikayesi’, bizim hikayelerimize dostluğuUzun, Türkiye’den uzakta, İsveç Yazarlar Akademisi üyesi ve rüştünü ispatlamış bir yazar olarak çıkıyor karşımıza. Dünyanın olanca karanlığına karşın insani, medeni, çoksesliliğin duygusunu, kaderini anlatan bir yazar olarak romanlarını kaleme alır burada. Anadilinde yazdığı romanların Türkçeye kazandırılması teklifi de Yaşar Kemal’den gelir. Bu yeniden üretme görevini Muhsin Kızılkaya’ya verir Uzun. Yoldaşlıktan doğan dostluk dile kayar. Dilin bir diğer anlamı da gönüldür. Uzun’un kitapları bu gönül bağıyla çevrilir. Gönül dostluğu, Uzun’un ölümüne kadar devam eder. Ölümünden sonra da devam ediyor olmalı ki, ortaya bu eser çıkar. Uzun’un romanlarının tercümanı olarak bilinen Muhsin Kızılkaya, bu sefer Mehmed Uzun’un hayatına tercüman olmaya çalışıyor “Sen û Ben”de. Bir sürgünün yurda, bir yazarın dosta özleminin bir ürünü “Sen û Ben”.
"Bir ben vardır bende,benden içeri.." "Beni bende demen,bende değilim. Bir ben vardır bende,benden içeri." Yunus Emre Bir ben varmış benden içeride de haberim yokmuş. Bugünlerde bir yorgun,bir bezginlik,bir üzgün,bir kırgınlık,bir çılgın,bir sevinçlik... En nesnel ve kendimle konuşan en önemlisi de yalnız kalma isteği... Delirmedim çok şükür bunun farkındayım hatta, bu yaşımın en üst mertebesinde ki farkındalığımı yaşıyorum...Sanırım. Kendimi beğenmişlik değil inanın bunun da farkındayım.. En çok da kendimle çoğu zaman dalga geçmekteyim. Bilenler bilir benim ağaçlarımı her gün yürüyüş yaptığım parkta beni her zaman bekliyorlar biliyorum. Biri annem-biri babam karşılıklı atışıp dururken aralarından ben geçer-gider onları dinlerim-dinlenirim. Annemin maşallahı var sonbahara rağmen direnirken,karşısında duran rahmetli babama söylenir durur. Ne vardı erkenden hastalandın da beni buralarda yalnız bırakıp gittin. Kaç kere dedim sana içki-sigara içme bu kadar bak hala sallanıp duruyorsun,yamulup- yumulmuş karşı tarafa geçmiş bana kaş-göz ediyorsun. Babam da anneme söylenir bana söyleyene bak sanki sen çok iyi duruyorsun ? Sen sallanmıyorsun da ne olmuş yamulup-yumulmuşsun,geçsene bu tarafa haline bakmıyorsun. Annem der, çocuklar bana çok iyi bakıyor aynen benim sana baktığım gibi, şimdi onları üzmenin ne alemi var. Çok söylenme beni de çağırıp durma,bana doğruyu söyle sahi ,,, Sen, Adil bey orada mutlu musun...? Eveeeeet.... Hem de çok bak yaprak döktüm, dinlenmeğe aldım kendimi,baharda yine çiçek açıp kafayı çekeğim ve gelip karşına geçip seni bekleyeceğim. Annem de ona iyi ya al süpürgeyi o zaman temizle etrafını da bahara hazırlan. Ben daha "çooook " kışlara hazırlanıp baharlarda senin karşına geçip süslenip-püsleneceğim. Buralardan sesleneceğim...! Dikkatle bakarsanız babamın üzerine süpürgeyi nasılda,sokuşturu vermiş benim annem. Ah be annem bu gücüne-aklına-enerjine hayranım...! Ahhh... be babam süpürge sana hiç yakışmazdı ki,yeni huylar mı edindin sen gidince, buralardan... Sessiz bir AĞAÇ , arkadaşım da var bilirsiniz. Adı sessiz ; Kolu-budu dolu, dolu yüreği dost,dost ne zaman varsam yanına el atıp omuzuma destek olur yarama... Onun da tek kıskancı var bizim oğlan Toprak köpiş,utanmasa benden dost ağacımdan çiş yapacak az kaldı dibine yoksa... Neyse ki başka tanımadık dost ağaçlar varda idare ederler topişi çiş de yapsa,toplar annesi Merih nasılsa. Öyle Sonbahar bitiyormuş falan-filan üzülmez,boş banklara bakarken annesi Merih ile birlikte kışa hazırlanırlar en güzelinden. Annesi Merih' de az kıskanç değil yaptığı çantalardan kıskanıp çaldığı boncukları taç yapıp süslenmektedir bu aralar, kışa hazırlanırken... Herkesin kendisi için yazdığı "Mavi boncuklu bir cümlesi olsun isterim" Şair "Şükrü ERBAŞ" Çok hoşuma gitmişti.... Bugüne kısmetmiş şimdi hatırladım... Mavi Boncuklu cümlelerinizi yazın sizin de içiniz ferahlasın... S E V G İ L E R İ M L E....
Ünlü Matrix serisinin ilk bölümünde kahinin Neo’ya mutfağının duvarında asılı olan “Nosce te ipsum kendini tanı” yazısını göstererek anlatmaya çalıştığı şey neydi acaba? Neden en güçlü insan kendini en iyi tanıyan insandır? Atatürk neden, “Eğer bir millet büyükse kendisini tanımakla daha büyük olur” demiş. Ya da ne güzel söylemiş Mevlana “Canında bir can var o canı ara…ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara”Eğitim ve danışmanlık hizmetlerimiz sırasında, özellikle iş hayatlarının başındaki katılımcılarımızın kariyer gelişimleriyle ve planlamalarıyla ilgili bizlere sorular sorup tecrübelerimizden yararlanmak istemeleri sıklıkla karşılaştığımız bir durum. Ancak, aslına ve idealine bakacak olursak bizler kariyer planlaması yapmaya başladığımız anda birçok şey için de artık biraz geç kalınmış oluyor bir bakıma. Bu açmazı bir kenara bırakacak olursak, başarılı bir kariyer gelişiminde her şey öncelikle kişinin kendini tanımasından geçiyor. Kişinin yeteneklerini bilmesi, neyi yapabileceğinin ve neyi yapamayacağının farkında olması, ne yapmaktan hoşlanacağına ve neyi yapmaktan hoşlanmayacağına tamamen hakim olması ya da hayattan ne istediğine dair kafasında net bir cevaba sahip olması sanıldığının aksine çok da kolay bir şey değil kanımca. Kahinin Neo’ya, Atatürk’ün bizlere ve Mevlana’nın da herkese anlatmaya çalıştığı da buydu sanırım Kendini dünyasına dönecek olursak, hiç şüphe yok ki kişinin kendi karakteri ve yapısı için doğru yani uygun olan bir bölümden mezun olması çözüm için önemli bir anahtar. Okumak istediği bölümün “popülerliğinin” ya da en azından imajının büyüsüne kapılıp beceremeyeceği ya da sevmeyeceği bölümlere doluşup sonra da mutsuz bir şekil de mezun olan çok insan var iş dünyamızda. Çünkü öğrenciler daha lise yıllarındayken becerebilecekleri değil o günün şartlarına göre revaçta olan bölümlerde okumayı tercih ediyorlar, sonuç da hüsran oluyor tabi. Üniversiteler her yıl yığınla mutsuz mezun veriyor, bu da doğal olarak çok ciddi bir iş gücü ve sermaye kaybına neden oluyor. Binlerce insan istemedikleri meslek kollarında çalışmak durumunda kaldığından iş yerindeki performanslar vasat olmaktan öteye gidemiyor. Bunun önüne geçmenin yollarından biri de Sabancı Üniversitesi’nin uyguladığı öğretim modeli. Öğrencilerin üniversitedeki ilk iki yıllarında mesleki ayrımı yapılmıyor, sadece sayısal ve sözel olmak üzere iki anadal mevcut Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi ile Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi, daha sonrasında ise öğrenciler istedikleri mesleği seçip mezun oluyorlar, böylece de hem sevdikleri hem de daha önemlisi becerebildikleri bir mesleğe sahip ya da mutsuz, üniversiteden mezun olduktan sonra ise “doğru işe doğru insan” ilkesi devreye giriyor. Bu noktada işe alım yapan insan kaynakları yetkilisinin becerisi çok hayati bir öneme sahip şüphesiz. Balık baştan kokar misali bu iki temel köşe taşı eğer yerinde değilse bundan sonraki süreç oldukça sancılı geçebiliyor. Şayet biraz azimliyseniz er veya geç olmanız gereken yeri buluyorsunuz fakat bu bazı durumlarda oldukça yıpratıcı olabiliyor. Eğitim ve danışmanlık faaliyetlerimiz boyunca gerek maddi açıdan gerekse kariyer açısından zirvede olduğu halde mutlu olmayan birçok insanla karşılaşıyoruz. Ne yazık ki, istediğimizi sandığımız şeyin aslında o olmadığını o şeye sahip olduğumuzda anlıyoruz bazen. Bu anda da artık çok geç kalınmış oluyor ve devreye hemen emeklilik hayalleri ve yapılacaklar listesi giriveriyor. Her şeyi ertelediğimiz gibi bunu da erteliyoruz. İş hayatındaki birçok kişinin diline pelesenk olan, “Emekli olunca bir kafe açacağım kendime” sözü aslında bu psikozun klasikleşmiş bir yansıması değil mi?Sorularla başladık sorularla devam edelim, kariyer hedeflerimizi nasıl belirlemeliyiz? Bu biraz hayatta neler yapmak istediğiniz ve nelere ulaşmak istediğiniz ile ilgili bir soru. “Hayattan istediğiniz üç şey” sorusu sorulduğunda herkesin verdiği cevap “Önce sağlıktır, daha sonra da iyi bir iş ve iyi bir eş”. Verilen cevaptaki ikinci kısım bir açıdan bizim için belirleyici, yani biz ikinci sıraya iyi bir işi mi yoksa iyi bir eşi mi koyuyoruz. Bu değişken bir tercih olabiliyor, hem kişiler arasında hem de kişinin kendinde zaman içerisinde. Kariyer hayatının başında olan biri için iyi bir iş daha önemli olabilirken ilerleyen yıllarla birlikte kimi zaman iyi bir eş daha ön plana çıkabiliyor. Kariyer hedefimizi belirlerken büyük resim anlamında çok zor da olsa bu soruya biraz olsun cevap verebilmiş olmamız gerekir, daha sonra keşke dememek için en azından. Merdivenin en üst basamağına geldiğimizde merdiveni aslında yanlış duvara dayadığımızı fark edersek yapacak pek de bir şey kalmamış olabilir, unutmamak ve detaya inecek olursak işe önce kendimize 20 yıl sonra nasıl bir yerde olmak istediğimizi sorarak başlayabiliriz, kendimizi bir CEO olarak mı hayal ediyoruz yoksa kendi küçük işinin patronu olmuş bir girişimci mi, yoksa hayır işlerine kendini adamış vergi rekortmeni bir sanayici mi? Bu konuda bir cevaba ulaşabilmişsek artık bir planlama yapmanın vakti gelmiş demektir. Bizi bu hedefimiz doğrultusunda yükseltebilecek sektör ve şirketler hangileri? Bu konuda biraz araştırma yapmak gerekecek. Örneğin, akrabalık ilişkilerinin kuvvetli ve belirleyici olduğu bir patron şirketinde yükselmek kişisel ilişki kurabilme beceriniz zayıf olduğunda biraz daha zor olabiliyor, kurumsal şirketlerin ise başka dezavantajları var şüphesiz. Bu noktada detaylı bir analiz yapmak neyi becerebileceğimizi ve istediğimizi iyi tespit etmemiz gerekir. Sektör ve firma belirlendikten sonra hangi pozisyonu seçeceğimize sıra geliyor. Kendimizi tanıdığımızı varsayarsak, diğer birçok şeyi göz ardı ederek ör maaş avantajı başarılı olabileceğimiz bir departmandan şirkete girmemiz faydalı olacaktır. Eğer bu saydıklarımı biraz olsun uygulamaya koyabilirsek şunu göreceğiz ki ilerleyen zamanla birlikte, kariyer gelişimimiz istediğimiz yönde ve şekilde diğer konu da fırsatları doğru değerlendirmek. Kariyer planlamamız için karşımıza çıkan fırsatları çok iyi değerlendirmek gerektiği şüphesiz ancak sadece pozisyon avantajı getirdiği için de çok sık iş değiştirmek pek verimli olmayabiliyor. Ayrıca bu durum çok sık oluyorsa o zaman bir yerlerde sorun var demektir, bu yeni bir iş başvurusu yaptığınız zamanda da bir sorun teşkil edebilir sizin için, çünkü karşınızdaki “işe alımcı” acaba çok uyumsuz biri mi de böyle sık sık şirket değiştirmiş diye düşünebilir ister istemez. Vurgulamak istediğim, derinlemesine bir kariyer gelişimi için sık yapılacak şirket veya sektör değişikliği bir dezavantaj olarak da karşımıza çıkabilir, dikkatli davranmak gerekir. Öte yandan, şöyle de bir gerçek var ki, Yeni eğilimlere trendlere paralel olarak, çok yönlü ve yenilikçi kişiler iş dünyasında artık daha önce hiç olmadığı kadar rakiplerinden önde. Sektörler arasındaki eski kalın ayrım çizgileri artık iyice ortadan kalktığı için farklı sektör ve şirket deneyimi olan disiplinler arası çalışanlar öne çıkıyor artık. Bir başka deyişle çok yönlülük ve kendini sürekli ve hızlı geliştirebilme günümüzde bir hayli önemli hale geldi. Departmanlar arasında geçiş yapabilen çok yönü bir yedek oyuncu gibi farklı görev ve pozisyonlara süratli şekilde adapte olabilen deyim yerindeyse ”İsviçre çakısı” modeli çalışanlar iş dünyasının aranan insanları oldu, çünkü günümüz iş koşulları bunu gerektiriyor artık. Bu noktada da sürekli öğrenme yaklaşımı karşımıza çıkıyor. Her insan artık öğrenmek için kendini bir zaman ve yer kısıtlamasından kurtarmak zorunda. Çalışan herkes her fırsatta ve her yerde kendini geliştirmeyi düşünmeli, bunu kendine bir düstur edinmeli diye düşünüyorum. Kişi “ben bu bilgiyi ya da bu yetiyi nerede kullanacağım ki?” sorusunu kendine hiç sormadan öğrenmeye meraklı olmalı, bilgi birikimine sürekli bir şeyler katıyor olmalıdır, kendi çalıştığı sektör dışındaki sektörlere de ilgi duymalı oradaki gelişmeleri de yakından takip etmek için en azından gayret sarf etmelidir. Her ne kadar günlük iş rutinleri içerisinde sıkıştığımızı ve zamanımızın olmadığını düşünsek de aslında fırsatlar sürekli karşımıza çıkmakta, tek sorun bizim bunları birer fırsat olarak algılayamıyor olmamız. Unutmamak gerekir ki, bugün artık bilgiye ulaşmanın maliyeti neredeyse “0”. Bu nedenle artık bu bilgiyi doğru yada işe yarar bir şekilde yorumlayabilmek önemli hale geliyor. Bunun olabilmesi için de kişinin çok yönlü olması bir lüks değil olarak deyim yerindeyse köşeye sıkıştığımız şu günlerde İnovasyonun Yenilikçiliğin önemi her geçen gün daha çok anlar ve hisseder olduk çünkü artık her ürün ve hizmet birbirine benzemeye başladı, hemen her şey artık üç aşağı beş yukarı aynı. Artık farklı bakış ve tasarım yeni bir trend oldu. Bir şekilde farklılaşmayı yakalamak iş dünyası için artık çok ama çok daha önemli. Tüm sektörlerdeki üst düzey yöneticiler yenilikçiliğin önemini vurguluyor ve her fırsatta dile getiriyor olsa da iş icraata gelince performans ister istemez biraz düşüyor, deyim yerindeyse mikrofon karşısında mangalda kül bırakmayan yöneticiler işin mutfağına girdiğinde yenilikçiliğin hiç de öyle kolay bir şey olmadığının farkına varıyor ve sessizce odalarına geri dönüyor. Sonuç olarak da ülkemizin ithalat ve ihracatı arasındaki ithalat lehine olan uçurum ise olduğu gibi duruyor ne yazık başladık soruyla da bitirelim İş dünyasında ne gibi fırsatlar mevcut şu günlerde?. Alın size bir fırsat, kariyer planlamanızda yenilikçiliği göz önünde bulundurun ve yenilikçilik üzerine kendinizi geliştirin, inanın pişman RAKICIKasım 2008
bir ben var benden içeri mevlana