LTkiS. Şaman davulu, geçmişten günümüze kadar gelmiştir. Çeşitli frekanslar ile harmanlanan şaman davulu aslında Gök Tanrı inancında kam , din adamı rolündedir. Ama çeşitli kaynaklara da bakarsak , ” büyücü ” olarak da adlandırabiliriz. Şamanizm’ de davulun yeri özel anlam ifade eder. Ayin ve ritüeller esnasında , davul olmalıdır. Olmazsa çalışma yapmazlar . Altaylı lar bu davula aynı zamanda ” tüngür ” adını da vermişlerdir. Davul Türklerin de kültüründe yer alan bir nesnedir. Davulun yapıldığı kasnak , kayın veya sedir ağacından elde edilir. Bu ağaçlar’ dan tercih edilme sebebi ise; Göktürk döneminde bu ağaçların kutsal görünmesinden kaynaklanır. Davulun yüzeyinde bulunan, hayvan figürü dahi özel anlam ve önem taşır. En çok geyik ve yabani hayvanların yer aldığı davul yüzeyi , aynı zamanda bu hayvanların derilerinden yapılır. Araştırmacılar, bunun av kültürü ile olduğunu düşünmektedir. Davulun yüzeyinde kozmik evren lanse edilir. Yatay ve dikey hatlar ise, yer ve gök olaylarını temsil eder. Şaman davulu, aynı zamanda ruhlarla iletişim kurmak için kullanılır. Peki Şaman Davulu Ne İşe Yarar ? Şaman davulu, sesi, tınısı rüyalarım’ da yaşadığım tuhaf hisler.. Şaman davulu çok mucizevi bir şey, rüyalara yön veriyor ve kişiyi bir çeşit Şamanik yolculuğa çıkartıyor. Sürekli meditasyon yapan veya yapmadığı halde bu meditasyonu yapmaya karar veren bir insan , uyuyacağı esnada dinleyeceği şaman davulu meditasyonu ile , ruhunun derinliklerine yolculuk yapar. Aslında bizlerin yeni yeni farkında olduğu mistik süreçler , uzun uzun yıllar önce, Atalarımızın hakim olduğu olaylardır. Bazı meditasyonlarda veya herhangi bir çalışmaya başlamadan önce ilk olarak ön yargılarımızı kırmak gerekir. Bilinç altına kodlanan hiçbir negatif cümle , sizlere çalışmalar esnasında yardım etmeyecektir. Şaman davulu bir müzik değildir , saniyede yedi sabit vuruşla çalınan bir frekans diyebiliriz. Uyurken yani beynimiz delta modunda iken dinlemek , daha iyidir . Düzenli dinlemede şaman davulunun rüyalarınız da ışık olduğunu ve haberci rüyalar gördüğünüzü anlayacaksınız . Yazımızı bitirmeden önce , sizlere güzel bir Şaman öğüdü ile veda etmek isterim ; Zorluklar birer formalitedir. Ciddi zorluklar, daha ciddi olsalar bile hala formaliteden ibarettir. Gökyüzü oradadır, bazen bulutlarla kapanmış olsa bile bazen biraz çaba göstererek, mesela bir uçağa binerek aynı mavi gökyüzüne ulaşmak mümkündür. Herkese barış! Şükrü Burbar İle Şamanizm ve Şaman Davulları Dünyanın birçok bölgesinde kendini gösteren Şamanizm’in aktarıcıları hiç şüphesiz şamanlardır. Onlara bahşedilmiş şamanlık yetileri dâhilinde, hastalıkları iyileştirmek, ölen adamların ruhunu öteki dünyaya götürmek, evlere musallat olmuş kötü ruhları uzaklaştırmak, büyü ve efsun yapmak, kısırlığı tedavi etmek, fal bakarak gelecekten haber vermek, avın bol olmasını sağlamak gibi birçok görevleri vardır. Şamanlar bu görevlerini ayinler eşliğinde icra ederken, davul, çıngırak, komus, kıl kopuz, flüt vb. birçok enstrüman kullanırlar. Bu enstrümanlardan en çok tercih edileni ise davuldur. Kökeni çok eskilere dayanan davul, şaman için sıradan bir enstrüman olmayıp çok fonksiyonlu sihirli bir müzik aletidir. Her biri şamanın dünya görüşünü, düşünce yapısını, mitolojileri yansıtması açısından önem arz eder… Söyleşimizde, Şaman davulu hakkında ayrıntılı bilgi verilecektir. Etkinliğimiz Ücretsizdir. Rezervasyon gereklidir. Tel +902122966446 mail info web İnsanlığın bildiği ilk spiritüel uygulama olan Şamanizm inisiyasyon içeren bir vecd ve trans tekniğidir. Her hangi bir kurucusu ya da kutsal kitabı olmadığı gibi ortaya çıkış tarihi de belli değildir. Şamanizmde, en geniş çerçevesiyle bir dinde bulunması gereken bir din kurucusu, kutsal kitap veya kitapları, inanç esasları, ibadetleri ve cemaat gibi net özellikleri yoktur. Şamanist inanca göre dünya, gök, yeryüzü ve yeraltı olmak üzere 3 kısma ayrılır. Altay Türklerine göre “Aydınlık Alemi”, yukarıdaki dünyayı yani gökyüzünü Tanrı Ülgen’le ona bağlı iyi ruhları temsil eder. Yeryüzünü, yani “Orta Dünya”yı insanlar oluşturur. Yer altı dünyası olan “Aşağıdaki Dünya”yı ise Tanrı Erlik ve ona bağlı kötü ruhlar oluşturur. İyi ruhlarla ilişki kurup, iyilik yapan Şamanlara ak-Şaman, yeraltı ruhlarıyla konuşup, Erlik in hizmetinde olanlaraysa kara-Şaman denir. Tanrı ve en büyük semavî ruh, semanın en üst tabakasında bulunan insan şeklinde bir varlık olarak tasavvur edilmiştir. Gökte yaşadığına inanılan bu en büyük ruh, insanları ovaları, ateşi, yeri, güneşi, ay’ı, yıldızları, yaratmış, kâinatın nizamını sağlamıştır. Yine şamanist kavimlere göre, gökte ve yerde meydana gelen çeşitli tabiat olayları, birtakım ruh ve tanrıların eseri idi. Hastalık gibi ölüm de, onlara göre, kötü ruhların bir eseri sayılıyordu. Şamanlar her hastalığın ruh kaynaklı olduğuna inanır. Onlara göre en ufak bir nezleden büyük hastalıklara kadar her sağlık sorunu kişinin ruhuyla ilgilidir. Hastalık, kabaca ruhun bir bölümünün vücuttan kaçması gibi bir şey. Bir kişinin ruhu kaçarsa o insanın vücudu paslanmaya başlar. Bu da bir hastalığa sebep olur, kansere veya başka bir şeye çevirir. Aslında hasta olan vücut değildir. Sıkıntıyı çeken ruhtur ve bedeni bunu yansıtır. Şaman sözcüğünün kökeni için dört farklı görüş öne sürülmüştür Tunguz kökenlidir. Yuçen dilinde “şan-man” büyücü demektir. Sanskritçe’de budacı rahip anlamına gelen samana sözcüğüdür. Hindistan’daki Pali dilinde ruhlardan esinlenen kişi anlamına gelen “samana” sözcüğünden türemiştir. Mançu dilinde oynayan zıplayan, bir iş görürken sürekli olarak hareket eden anlamındaki saman kavramından gelir. Şamanizmin tanımında uzmanlar aynı fikirde değildir, bu hem şamanizmin içinde barındırdığı farklı yön ve unsurlardan hem de şamanizmin farklı coğrafyalarda, aynı temelde ama çok farklı şekillerde var olmasından kaynaklanmaktadır. Mikaylovskiy, Haruzin, Potapov, Alekseev gibi Sovyet bilim adamları Şamanlığı Türklerin orijinal dini kabul ederken, aralarında Mircea Elide, V. Jochelson, Jean Paul Roux, V. Bogoras, Osman Turan, Hikmet Tanyu, İbrahim Kafesoğlu’nun da bulunduğu yazarlar ise şamanlığı bir din değil Kuzey Asya topluluklarının dini duygularını içeren ve öteki alem varlıklarına hükmeden bir tür kült olarak görmektedirler. Yeni araştırmalar şamanlığın Türkler’e özgü olmayıp bütün Asya’ya yayıldığını göstermektedir ve araştırmacılar artık Amerika Kızılderilileri’ni de Şamanizm kapsamında değerlendirmektedir. Mircea Eliade Şamanizm adlı kitabında Asya’nın şaman topluluklarında, Amerika Kızılderilileri’nde ve Okyanusya yerlilerinde sayısız unsurun ortak olduğunu belirtmiştir. Şamanlık Avrupa’da ilk çağ devirlerinden beri yaygındı ve farklı Töton kabileleri ve Fin-Baltık halkları arasında Demir Çağı boyuncu uygulanmıştır. Sibirya klasik şamanizmin anavatanı olarak kabul edilir. Bölgedeki Ural, Altay, Paleosibiryalı halklar modern dönemlere kadar şamanistik uygulamalarda bulunmaya devam Sibirya’dan Kuzey Kanada’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yaşayan Eskimo gruplarının şamanist uygulama ve inançlara sahip oldukları kaydedilmiştir. Türk halklarının en eski yurtları Güney Sibirya’da bulunur. Sayan ve Altay dağlarının etrafında ve eteklerinde eski zamanlardan beri Türk halklarından olan Hakaslar yaşıyor. Günümüzde de bir din olarak atalarının inançlarını ve kültürlerini devam ettiriyorlar. Hakaslar’ın bir bölümü Hristiyanlığı, bir kısmı Ateizmi, çok düşük bir kısmı ise Budizmi, İslamı ve Museviliği kullanıyor fakat Hakaslar’ın içinde Hristiyanlardan sonra ikinci en kalabalık inançsal grup Şamanlık. Sovyetler’de çok tanınmış bir Arkeolog olan Okladnikov’a göre, Ural ve Altay Dağları arasındaki coğrafyada ilk Kamlar, yani Şamanlar 7000 yıllarında çıkmıştır. Şamanlık’ta evren üç katmandan oluşur. En üsttekine Kök Tengri’ denir, mavi ya da gök manasına gelen bir sözcük kök’. En altta, Toprak Ana olarak bilinen Yağız Yer bulunur. Bu iki katmanın arasında insan yaşar. Şaman ya da Türklerde yaygın kullanılan adıyla “Kam”, sadece bir dini şahsiyet olmaktan öte “tabip” vazifesi de gören, “kahin”lik yeteneğine sahip olduğu da düşünülen bir inanç uzmanı ve pratisyenidir. Şamanların iki temel işlevinden söz edilebilir. Birincisi, yaşamını sürdürdüğü topluluğun ölmüş üyelerinin ruhlarının sıkıntısız bir şekilde ölüler âlemine “nakli”ni sağlamak. İkincisi, yaşarken sağlık sorunuyla rahatsızlananların bu durumuna neden olduğuna inanılan ruhsal güçlerin etkisini, bu ruhları korkutup, kandırıp ya da ikna ederek savuşturmak… Şamanizm din gibi algılanmasına rağmen din değildir. Eski Türklerde din, kâinatın hâkimi ve yaratıcısı olan yüce bir varlığa inanma biçiminde şekillenmiştir. Türkler bu yüce varlığı “Tengri” olarak nitelendirmektedir. Dinleri ise Gök Tanrı Dini olarak adlandırılmıştır. Şamanizm, Gök Tanrı dini içerisinde yer alan sihri bir sistemdir. Eski Türk dini, Gök dini, Gök Tanrı merkezli, onun etrafında şekillenmiş, tamamen kendine özgü bir monoteizmdir. Türkler Tanrı’yı “Tengri” kelimesi ile ifade etmişlerdir. Tengri, eski Türk inancında, tek yaratıcı olarak din sisteminin merkezinde yer almaktadır. Eski Türk vesikalarında çoğu kez “Kök- Tengri” adı ile zikredilmektedir. Bundan yola çıkarak eski Türk inancına “Kök-Tengri Dini” adı verilmiştir. Abdulkadir İnan, Şamanizm’i eski Türk dini olarak kabul etmektedir. Şamanlığın bulunduğu saha itibariyle de gelişmiş bir durumda olduğunu belirtmektedir. Ziya Gökalp, eski Türk inancı hakkında açıklama yaparken Şamanizm’in eski Türklerin dini değil, sihri bir sistemi olduğunu belirtir. Eski Türk dini üzerinde ciddi çalışmalar yaptığı bilinen Ziya Gökalp Türklerin eski dinlerinin “Toyunizm” olduğu görüşünü savunmaktadır. Türklerin tarih sahnesine çıktıktan sonra eski Türk Dinine “Toyonizm” yahut “Nom” demek gerektiğini belirtmektedir. Buna göre Türklerde din adamlarına Toyun denilmektedir. Abdulkadir İnan ise Ziya Gökalp’in “toyunizm” olarak kabul ettiği dinin “Budizm” olduğunu belirtmektedir. Türklerin Anadolu’ya sadece Müslümanlığı değil, beraberlerinde, ilk çağlardan beri kültürlerinin bir parçası olan Şamanizmin izlerini de taşımış oldukları bilinir. Günümüzde Anadolu’da farkında olmadan insanlar, şamanist kökenli ritüelleri yerine getirmektedir. Kırklama, gidenin ardından su dökmek, dilek ağacına çaput bağlamak, türbe ziyaretleri, lahusadaki kadınların başına kırmızı kurdale takmak, 40 gün 40 gece düğün, 40’ı çıkması, çeşitli sebeplerden dilek tutmak gibi bir çok ritüel şamanizm kökenlidir. Bunun yanı sıra hayat ağacı olarak bilinen figürleri taşıyan kilimler, nazar boncuğu gibi semboller de yine Türklerin Anadolu’ya taşıdığı ve asırlar boyunca bu topraklarda barındırılmış bir inanç sisteminin parçası olduğu dile getirilir. Özellikle Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde, doğudan getirilen Türkler’in oluşturduğu kalabalık Şamanist obalar Anadoluda göçebe bir hayat sürmüş ve inançlarını taşımışlardır. İslamiyetin Orta Asya Türkleri arasında yayılmasıyla birlikte bazı şamanik öğeler Müslüman mistiklerince özümsenmiştir. Profesör Köprülüzade, Ahmed Yesevi ile bazı dervişlerinin kuşa dönüşüp uçma yetenekleri olduğunu hatırlatıyor. Bektaşi ermişleri üstüne de benzer söylenceler mevcuttur. XIII. Yüzyılda -ayırıcı ritüel işareti “iki boynuzlu başlık” olan bir tarikatın kurucusu Barak Baba bir devekuşuna binerek kendini halka gösteriyormuş ve söylenceye göre, “kuş binicisinin etkisi altında biraz uçabiliyormuş”. Kuşa dönüşme yetisi bütün şamanizmlerin ortak motifidir. Türkler islamiyete eski inançlarını da taşıyarak yeni bir sentez oluşturdular. Bu sentez, İslâm’ın Orta Asyalılaşması olan ve başında Hoca Ahmet Yesevî’nin bulunduğu İslâm’ın sufî yorumudur. 9. ve 10. da Türkistan’ı adım adım arşınlayan dedeler, babalar, atalar; tıpkı şaman dedeler gibi menkıbeler, nasihatler anlatan, halk üzerinde sevgi ve saygıdan kaynaklanan nüfuzları olan kimselerdi. Daha sonra bu dedeler, babalar göçlerin başında, uzun süren yolculuklar sonunda Anadolu’ya ulaştılar. Bunlar Anadolu’da, dede, baba, abdal ve gâzi gibi ad ve unvanlarla Orta Asya’daki misyonlarını sürdürmek için dergahlar açtılar. Mevlânâ’lar, Hacı Bektaş Velî’ler, Ahî Evran Velî’ler, Abdal Musa’lar, Sarı Saltık’lar, Taptuk Emre’ler, Yûnus Emre’ler bu anlayışın Anadolu’daki kollarıdır. Şaman seçimi tanrı tarafından verilme ya da kalıtsal yolla gerçekleşmektedir. Bu iki yolun dışında şamanlık iddiasında bulunanların, toplumdaki itibarları oldukça zayıftır. Şamanlığa ilk adımını atan seçilmiş şamanlar, mutlaka kendilerine konuyla ilgili mesajın verildiği mistik bir rüya görmüşlerdir. Şaman topluluklarının çoğu, rüyaları, öteki dünyadan gelen kehanetler olarak kabul ederler. Onlara göre sanki bu dünyada gerçekleşecek olanı öteki dünya daha önceden bilmektedir. Sanki bu dünyada yaşanacak olayların bir eşleri öteki dünyada daha önceden gerçekleşmektedir. Şamanik yolculuk yaparken şamanlar arasında en yaygın araç davullar ve vurmalı çalgılar, araştırmalara göre insan bu monoton ritimleri dinlerken, beyin titreşimleri günlük hayatta aktif olan beta düzeyinden çıkarak önce alpha sonra tetha düzeyine geçiyor. Tetha düzeyi, derin düşüncenin ve sezgilerin en güçlü olduğu frekans. Aslında bir nevi alacakaranlık boyutu yani, aydınlanmadan önceki karanlık… Kendinden geçme hali esnasında göklere yükselmek, bedeninden ayrılmak gibi translar gerçekleştiren şamanın, bilinmeyen alemlerde dolaştığı, farklı varlıklarla iletişim kurdukları ve dünyanın öbür ucunda bile olsa yardımcı ruhları çağırabildiklerine inanılır. Şaman, ayin sırasında kasılıp titrer, göğsü daralır ve bazı sesler çıkartarak ağlamaya başlar. Sonra hareket etmeye başlar ve taşkın hareketler yapar. Ağzından köpükler saçarak yere yıkılır. Bu durum şamanın bu dünyadan koparak ruhlar alemine geçmesi olarak algılanır. Nöbet geçtiğinde ayağa kalkar ve davulunu belli bir ritimle çalmaya başlar. Kriz bitiminde beyin gücü en üst seviyededir ve olağanüstü dingin bir durumdadır. Şaman ayıldığında öteki dünyadan haberler verir. Her şamanın, yardım eden kendi tannları, kendi ruhları ve başkalarının söylemeği göze alamadığı kendi şarkısı vardı. Bir aynası, tefi ve yinelenmeyen-alışılmışın dışında- bir giysisi bulunuyordu. Cübbe ve davulun vasıfları ve biçiminin, kamın hizmetinde bulunduğu ruh tarafından bildirildiğine inanılmaktadır. Şamanlar ayinleri sırasında hayvan derisinden bir göğüslüğü olan açık cübbe ve üzerinde dağ tavuğu tüyü bulunan kırmızı bir külah giyerler. Şamanlar ruhları kovmak için, elbiselerine bir takım şeyler takardı. Bunların arasında kollara, sırta takılan küçük zil ve çıngıraklar bulunurdu. Çeşitli sesler çıkararak ruhları ürküten madeni eşya, şamanın zırhı sayılırdı. Çıngırakların üst kısmında küçük yaylar bulunurdu. Bunlar da yine zırhın bir parçası olarak kötü ruhlara karşı silah vazifesi görürdü. Şamanın giydiği elbise, kötü ruhlara karşı onu bir maske gibi muhafaza etmektedir. Geleneğe uygun bir cübbe hazırlamak pahalıya mal olduğu için bazı kamlar, ruhlarının özel müsaadeleriyle, birkaç yıl cübbesiz ayin yaparlar. Fakat cübbesiz kamlar kötü ruhlara karşı fazla cesaret gösteremezler. Bunun içindir ki her kam ne yapıp yapıp şaman kıyafeti elde etmeğe çalışır. Şamanların ayin yaparken kullandıkları bir diğer malzeme şaman davuludur ve bu olmadan ayin bir kuvvet ifade etmez. Şamanların davul sahibi olmaları koruyucu ruhlarının emriyle olur. Hiçbir şaman kendi arzı ve isteğiyle davul yaptıramaz; yaptırdığı davulu koruyucu ruh veya ruhlar tarafından kabul edilmedikçe kullanamaz. Şaman, şamanlık için gerekli bilgiyi atalarından aldıktan sonra davulunu kullanmayı, ruhları çağırmayı öğrenir.. Ayrıca davul derisinin hem iç hem de dış kısmında kırmızı ve beyaz şekiller çizilmiştir. Bunlar şamanist dünya görüşü ile kurban merasimlerini aksettiren şekillerdir. Bu resimler yerdeki bazı mevcudat ile gökteki efsanevi varlıklara aittir. Sağda ay, solda güneş resmi onların üzerinde de birçok yıldız vardır. Ayrıca Ülgen’in kızlarını tasvir eden resimler ile kuş, geyik, at, ağaç vs. şekiller de bulunur. Bunlardan başka ayin icra edilen bir sahne de resmedilmiştir. Her davul, şamanın ölümünden sonra ormana götürülüp parçalanır ve bir ağacın dalına asılır; şamanın ölüsü de bu ağacın yanına gömülür. Şamanın defni esnasında hususi ayin ve merasim yapılmaz, ilahiler de okunmaz. Şamanlar, mümkün olduğu kadar, obadan ve yollardan uzak bir tepeye hayvan sürülerinin yaklaşamayacağı yere defnedilir. Kişiyi şamanlığa çeken çağrı, herhangi bir dinsel iç çağrısı gibi, bir bunalımla, şaman adayının tinsel dengesinin geçici olarak bozulmasıyla kendini gösterir. Genel görüş, şaman olmanın kader olduğu. Şaman olmak için belli bir Şaman’ın neslinden olmak gerekir. İnanca göre, geçmiş atalarının ruhundan biri, Şaman olacak torununa musallat olur; onu Şaman olmaya zorlar. Ata ruhunun musallat olduğu kimse Şamanlığı kabul etmezse deli olur. Hiçbir kimse şaman olmak istemez. Fakat geçmiş şaman-ataların ruhundan biri şaman olacak torununa musallat olur; onu şaman olmağa zorlar. Şamanlığı diğer dinlerden ayıran özellik şimdi yaşayan insanla onun çoktan ölmüş ataları arasında güçlü bir ilişkinin mevcut olduğuna dair inanıştır. Bu bağın kuvvetine olan iman, atalara ardı arkası kesilmeden saygı göstermeyi gerekli kılmaktadır. Bu durum karşısında, ancak kendi atalarıyla sıkı bir münasebet kurabilen bir kimse şaman olabilir demektir, diğer tabirle burada ancak, ırsi, yani ailelere ait bir şamanlık mümkündür. Şamanların hepsi sinirli, melankolik adamlardır. Şaman olacak çocuk, daha çocukken hastalıklı ve dalgındır . Aileden gelen şamanlığın ilk belirtileri şaman adayının aniden hastalanmasıdır. Şamanlık kuvveti aniden gelir. Cedlerin kuvvetiyle şaman olarak tespit edilen şahıs, azalarında birden bire bir gevşeklik hisseder, bu hal şiddetli bir titreme ile kendisini gösterir. Onda kuvvetli ve gayri tabii esneme başlar, göğsünde ağır bir tazyik hisseder, birdenbire şiddetli ve gayri tabii seslerle bağırmak ihtiyacını duyar, sıtmalı gibi titrer, gözleri şiddetle döner, birdenbire yerinden sıçrayarak deli gibi etrafta dönmeye başlar, nihayet ter içerisinde yere yuvarlanır ve saralı çırpınmalarla kramp içerisinde kıvranır. Azaları bir şey duymaz eline ne geçerse yakalar ve yutmaya bakar, kızgın demir, bıçak, iğne, balta gibi şeyler olsa dahi, bunları yutmaktan ona bir zarar gelmez. Bir müddet sonra yuttuğu şeyleri olduğu gibi geri çıkarır. Bu ıztıraplı haller bir süre devam eder. Nihayet günün birinde namzed davulunu alıp çalmağa başlar ve artık sakinleşip kendine gelir. Şaman olmaktan kaçınan kimse sonunda ya delirir ya da genç yaşta ölür. Uygur Türkleri arasında şamanın seçimi ve eğitim süreci şu şekilde olur “Ruhlar yetişkin kişiler arasından birini seçerek kırk gün çırak olarak eğitirler ve seçilen kişi ruhlar, ilahlar ve cinlerle ilişki kurabilecek yeteneğe eriştikten sonra evlerine geri götürülür. Aradan geçen kırk gün, seçilen kişinin evinden “kaybolduğu” süre olup, bu sürede çırak sadece süte benzer bir sıvıyla beslenir. Bu tür “cinler tarafından kaçırılan” kişiler kimseye karışmazlar, bunlar ruhsal yönden anormal kişiler olup, davranışları da tuhaf olurlar. Bunlar; ancak şaman olduktan sonra kendilerine gelirler. Ruhlar bunlara harabelerde, mezarlıklarda ve eski ağaçların altında şamanlığı öğretirler. Çıraklardan kırk günlük süre içerisinde gördüklerini kimseye anlatmamaları, sadece beyaz veya mavi renkli elbise giymeleri, şaman olduktan sonra kendini açığa çıkarmaları ve evinin etrafında bulunan yalnız ağaca beyaz tuğ bağlamaları, Salı, Çarşamba, Cumartesi güneş battıktan sonra faaliyet yapmaları, şamanlık eğitimi aldıkları yerde belirli zamanlarda kurban sunmaları istenir. Uygur Türklerinin arasında şamanların özellikleri ve faaliyetlerinde ruhlar büyük önem taşımaktadır ve ruhlar; ilahlar, ruhlar ve devler olmak üzere üçe ayrılmıştır. İlahlar, yani Tanrılar gökte yaşarlar. Bunlar arasında Gök Tanrı en kudretlisi olup, diğer Tanrılar Gök Tanrı‟nın yardımcılarıdır. Ruhlar ise karakter bakımından iyi ruhlar ve kötü ruhlar olmak üzere ikiye ayrılır. Şaman ruhu, hakanların ruhları, kahraman ruhu, kabile ve soy üyelerinin ruhları iyi ruhlar kategorisine aittir ve bunların mensup olduğu aile ve toplumu koruduklarına inanılır. Kabile üyeleri arasında kötü niyetli kişilerin, cezalandırılarak öldürülenlerin, felakete uğrayıp ölenlerin, yabancı veya düşman toplumuna mensup kişilerin ruhları kötü ruhlar içinde yer alır. Bunların ruhlarının cin ve albastılara dönüşüp insanlara zarar verdiğine inanılır. Cin ve albastılar da kötü ruhlar grubunda yer alıp, karanlıklar dünyasında yaşarlar. Bunlar güçlü olup olmadıklarına göre, “dev”, “albastı” ve “cin” diye üçe ayrılırlar. İnanca göre, “dev” kötü ruhlar arasında en güçlü olanıdır ve yalnız ağaçların dibinde, harabelerde, eski değirmenlerde yaşarlar. Devlerin ihtiyar kişilerin, doğum yapan kadınların ve bebeklerin ruhuna zarar verip onları hasta ettiklerine inanılır. Bunların rüzgârına kapılan insanlar delirir, felç olur veya dili tutulur. Albastılar devlerden daha zayıf olup, bunlar da insanlara zarar verebilmektedirler. Albastılar daha çok zayıf kişilere, özellikle bebeklere ve loğusa kadınlara zarar verirler. Albastılar insanlara daha çok beyaz elbiseli, beyaz saçlı ihtiyar nine görünümünde veya beyaz keçi biçiminde görünür. Cinler, kötü ruhlar arasında en zayıf olanıdır. Cinler de “temiz cin” ve “pis cin” diye ikiye ayrılır. Cinler mezarlarda ve harabelerde yaşar. “Temiz cin” nispeten iyi ruh olup, insanlara pek fazla zararı dokunmaz. Bu cin insanlara beyaz elbiseli erkek görünümünde rastlar. Şamanlar temiz cinlerin yardımıyla gizli olayları bilirler, olacak olaylardan haber verirler. Şamanlar bu cinlere “maşayih” derler. Bu cinler geceleyin hareket ettiklerinden, şamanlar bunları gece çağırır ve faaliyetlerini gece vakti yaparlar. “Pis cin” zayıf da olsa insanlara zarar verebilir. Bu cin daha çok beyaz saçlı ihtiyar nine, beyaz keçi ve ateş biçiminde görünür. Pis cinler daha çok bebeklere, loğusa kadınlara ve gebe kadınlara zarar vermektedir. Uygur şamanlarına göre, dev ve periler çok güçlü ruhlardır, dolayısıyla bunların sebep olduğu hastalıkları tedavi ederken, şamanlar çok ciddi olmaktadırlar. Şaman, ruhunun bedeninden ayrılarak göğe tırmanmaya ya da yeraltına inmeye giriştiğini varsayan özel bir esrimenin uzmanıdır. Şamanizmin özü vecde gelmeğe dayanır. “Esrimek” töreninin her zaman var olan bir parçasıdır. Özellikle trans durumunda gökyüzüne, yeraltına, ya da ölüler katına yolculuk etmek. için ruh, bedenden eğitimi sık sık rüyada gerçekleşir. Tam yetkin kutsal yaşama kavuşmak, tanrılar, ruhlar ve ata ruhları ile dolaysız ilişkiler kurmak ancak rüyada olur. Şamanlık kalıtsal olmakla birlikte, gerekli nitelikleri kazanıp onaylanmak ancak rüyada ruhları gördükten sonra olur. Bu ruhlar da zaten kuşaktan kuşağa kalıtsal olarak geçerler. Şaman adaylarının sırra-erme rüyalarından birçoğunun, “Dünyanın Merkezine”, Evren Ağacının ve Evrensel Hakimin bulunduğu yere yapılan mistik bir yolculuk içerdiği hatırlardadır. Şamanist dünya görüşüne göre, bütün dünya iyi ve kötü ruhların etkisi altındadır. Büyük ve özellikle insanlara ve hayvan sürülerine türlü kötülükler yapmaya hazır kötü ruhlarla ilişki kurmak kudreti yalnız şamanda bulunur. İnsanlar ruhların ne doğada ne huyda olduklarını ve her şeyden önce onlara hangi yoldan gideceğini bilemez, onların nelerden hoşlandıklarını, hangi cins ve çeşit kurbanlardan memnun kalacaklarını saptayamazlar. Ata ya da akraba ruhlarından aldığı kuvvet ve ilham ile bütün bunları ancak şaman bilir ve böylece bir yandan iyi ruhların insanlar için yararlı ve hayırlı etkilerini devam ettirmeye, bir yandan da çeşitli çarelere başvurmak suretiyle, kötü ruhların zararlı eylemlerini önlemeye yalnız onun gücü yeter. Şaman bu amaçla tertip ettiği ayinlerde ruhlar ile ilişkiye geçip onları hoşnut ve razı ederek istenilen sonucu almaya çalışır. Kamların, Tanrı veya tanrılar ile insanlar ve ruhlar arasında aracılık yapma kabiliyetine sahip olduğuna inanılmaktadır. Toplumda ölüm ve hastalık gibi birçok kötülükler ruhların işi olarak görülmektedir. Onların, vecd tekniği sayesinde ruhları hükümleri altına alabildikleri; ölülerle ve tabiat ruhları ile bağlantı kurabilecekleri, ateşe hâkim olabilecekleri, hastalanan yani ruhları çalınan kimselere şifa temin edebilecekleri, dertlilerin şikâyet ve dileklerini dinleyerek onlarla Gök Tanrı ve öteki kutsiyetler arasında aracılık yapabilecekleri kabul edilmekteydi. Esas olarak şaman, hastalık durumlarında vazgeçilmez sayılır. Yeryüzünde bulunan kötü ruhlar insan vücuduna girerek iç organları yemek ya da insan ruhunu çalıp yeraltına götürmek suretiyle insanı hastalandırır. Birinci durumda şaman ruhla anlaşmaya çalışır ve bazen ruhu bir hayvanın vücuduna girmeye ikna ederek hastanın iyileşmesini sağlar. İkincisinde ise şaman yer altı dünyasına inerek hastanın ruhunu çalan kötü ruhları bularak onlarla anlaşır ve şartlarını yerine getirerek çalınan ruhu geri getirir. Burada şamanların kötü ruhlarla anlaşma yöntemini tercih ettikleri, insanların iyileşmesini sağladıkları görülmektedir. Şamanların kendilerine göre asıl öğretmenleri, bir takım özel ruhlar ile ata ruhlarıdır. Bu ruhlar, şamanları belirli kurallara göre yetiştirmektedir. Bunun yanında şamanlık yetkisi Tanrı tarafından da verilmektedir. Gök Tanrı’nın insanlarla, ruhlardan oluşan elçiler vasıtasıyla konuşması ve şamanın gök seyahatini ruhların refakatinde yapması şamanlık kabiliyetinin Tanrı ve ruhlar aracılığıyla verildiğini göstermektedir. Şaman olabilmek için fıtri kabiliyet yeterli değildir. Şaman olabilmek için şaman adaylarında, bazı özel yetenek ve bilgi de bulunması gerekmektedir. Dalgınlık, hayal görme, inziva eğilimi, asabiyet, zaman zaman bayılma, sara nöbetlerine benzer ve ağızdan köpük gelmesi gibi haller, ağaç kabuklarıyla beslenme, kendini ateşe ya da suya atma, bıçakla yaralama gibi davranışlar kamlık eğilimi ve kabiliyetinin belirtileri sayılmaktadır. Altaylı kamlar Tann’ya dua ederken “yüksekte bulunan büyük atamız tengere, yaratıkları yaratan tengere, yıldızlarla dünyayısüsleyen tengere” diye hitap ederler. Türk Tatarlarda Gök-Tanrı “Başkan”, “Han”, “Bey” ve sık sık da “Ata” adıyla anılır. Göğün en üst katında oturan bu tanrının, buyruğu altında ve daha alt katlarda yer alan birkaç “oğlu” ya da “ulağı” vardır. Bunların sayıları kabileden kabileye değişir; genellikle Yedi veya Dokuz “Oğuldan” -ya da “Kızdan”- söz edilir ve şaman bunların birkaçıyla sıkı ve özel ilişkiler sürdürür. Gök-Tanrının bu Oğulları, Ulakları ya da Uşaklarının görevi, insanlara göz kulak olmak ve yardımetmektir. Altaylılarda, Gök ya da hava tanrısından sonra gelen tek önemli tanrı, Yeraltının egemeni Erlik Han’dır ve şaman tarafından oldukça iyi tanınır. Tarihçi Prof. Abdülkadir İnan, şaman olmaya aday biri tarafından mesleğe kabul töreninde şunların söylendiğini belirtiyor “Zavallıların koruyucusu, yoksulların babası, öksüzlerin anası olmağa and içiyorum. Yüksek dağ tepelerinde bulunan ruhlara saygı göstereceğim; and ediyorum ki onlara candan bütün varlığımla hizmet edeceğim. Bunların en büyüğü ve en kudretlisi, üç bölük ruhların âmiri olan, dağ tepesinde yaşıyan, şamanlar tarafından Sustuganah Ulu Toyon tesmiye olunan Tanrıya, onun büyük oğlu Uygul Toyan’a, Karısı Uygul Hatuna… bunların sayısız ailelerine ve uşaklarına saygı göstermeğe, hizmet etmeğe söz veriyorum.” Şamanlıkta ruhun uçuşu ile extase aynı anda meydana gelir. Şaman gerek gökte Bay-Ülgen ile gerek karanlıklar dünyasında Erlik gibi tanrılarla dostluk kurar, onları görür ve onlarla konuşur. Hastanın vücudundan çıkmış olan ruhunu bulur ve geri getirir, yani hastalığı iyi eder. Yere ve Yeraltına ilişkin tanrısal veya başka güçlü varlıkların büyük bir bölümü mutlaka “kötü” ya da “şeytani” değildir. Bunlar genel olarak, pantheon içinde zamanla meydana gelen değişiklikler sonucu, bulundukları konumdan “düşmüş” yerli, hatta yerel tanrılardır. Yukarıdaki” tanrılar ve ruhlar ne kadar iyiliksever olurlarsa olsunlar, ne yazık ki tembel ve eylemsizdirler, dolayısıyla insan varoluşunun dram ve dertlerine hemen hiç deva olamazlar. Bunlar göğün üst katlarında eğleşirler, insanların işlerine hemen hiç karışmazlar; yaşamın akışı üzerinde, aşağıdaki bis’in toprağa daha yakın, insanlara kan bağlarıyla bağlı ve çok daha sıkı bir klan sistemi halinde örgütlenmiş, öç alıcı ruhlarına kıyasla, çok daha az etkileri vardır.” Gökteki tanrıların ve ruhların başkanı, “Dünyanın Başı Ata Bey” Art-Toyon-Aga’dır; “göğün dokuz katında oturur. Güçlüdür, ama hiçbir iş yapmaz; amblemi olan güneş gibi parlar durur, gök gürlemesiyle konuşur, ama insanların işlerine pek karışmaz; günlük ihtiyaçlar için ona dua etmek boşunadır. Rahatı ancak çok sıra dışı durumlarda bozulabilir, ama o zaman bile ancak çok sıra dışı durumlarda bozulabilir, ama o zaman bile insanların işlerine karışmak için pek isteksiz davranır.”Art-Toyon-Aga’dan başka, “yukarıda” yedi büyük tanrı ile bir sürü küçük rütbeli tanrı daha vardır. Ulu-Toyon acıyla, arzularla, kavgalarla dolu eylemli varoluşu temsil eder … “Gökte oturan güçler arasından bir tek o, gözyaşlarıyla dolu bu insanlık vadisine inmek alçakgönüllülüğünü gösterir … İnsanlara ateşi o vermiştir; şamanı da o yaratmış ve ona kötülükle, mutsuzlukla savaşmayı o öğretmiştir… Kuşların ormandaki hayvanların, hatta ormanın yaratıcısı da odur.” . Ulu-Toyon, Art-Toyon-Aga’nın büyüğü değildir; ona eşitiymiş gibi davranır. Gerçek kamlar dünya malına düşkün değildirler. Onlar hakkında söylenen menkıbelere göre fakir insandırlar. Kamların kendileri de böyle yaşamaya inanmışlardır. Onlar birer hokkabaz olmadıklarını törenler sırasında ekstaz halleriyle gösterirler Bunu başaramayanlara şarlatan gözüyle bakarlar. Şamanların ayrıca başkalarının ve halkın bilmediği, sadece kendilerinin kurban sundukları, kendilerine özel tanrıları da vardır. Şamanlar bir kast halinde bulunmazlar. Mensup oldukları boy, oymak veya köyün bir üyesi olarak halk içinde yaşarlar. Onların diğer insanlardan üstünlüğü ancak ayin sırasındadır. Ekstaz hali geçtikten sonra diğer ölümlülerden hiçbir farkları kalmaz. Kam herşeyden önce kendi özel yöntemleri sayesinde ulaştığı extase hali içinden ruhunu göklere yükselten veya yeraltına indiren bir kişidir. Bu esnada başka ruhları hükmü altına alarak, tabiat güçleri ve şeytanlarla bağlantı kurmaya muvaffak olur. Kam ateş üzerinde hakimiyet kuran, hastalanan ruhlara şifa veren, ölülerin arzularını yerine getiren, dertlilerin şikayetlerini dinleyen, yer altındaki tanrıların yanma giderek aracılık yapabilen bir kişidir. Bu özellikleriyle de çevresinde korkuyla karışık bir saygı uyandırır KAM DAVULU Kişiye özel Kam Davulu Orta Asya Şaman Davulu Geleneksel Yapım ve Kullanımına Dair Bilgiler-Mircea Eliade Sibirya Şamanları ayin sırasında bir de davul kullanırlar. Şaman giysisinden daha eski olduğu anlaşılan bu alet, Şaman giysisinin bugün artık ortadan kalkmış olduğu yerlerde bile kendini korumuştur. Türk-Moğol halklarında Şaman davulları, genel çizgileri ile aynı biçimdedir. Güney ve Kuzey Altay halklarında davulun parçaları, hazırlanması, yapısı ve deriye çizilen şekillere dair Radloff Anohin Potanin, Potapov-Menges’de geniş bilgiler vardır. Şaman davulunun adı Radloff’da tünür, tüñür ya da tür’dür. Potanin’de tüñir, Anohin’de ise, tünür ya da çalu olarak geçer. Şorlarda bu davula tür denir. Radloff kendi saptadığı her üç şeklin Moğolcadan geldiğini yazar. Anohin’de geçen çalu ise, Türkçe olup çal- yükleminden yapılmış bir addır. Oysa bu yazara göre çalu, davulun içinde bulunan ve Şa Ülkede son üç yıldır Şaman Kültürü üzerine bir kıpırdanma söz konusu. Her moda olan konu gibi içinin boşaltılıp tahnit edilip sergilenmesi de tabiî ki kaçınılmaz. Ama bu konunun büyüsü ile haşır neşir olanlar cephesi olarak içimiz acıyor. Anlaşıldığı üzere Şaman Kültürler ve müzikleri hakkında birkaç şey yazmak istediğim için bu yazıyı kaleme alıyorum... Yıllardır müzik zevkimizi belirleyen bir piyasanın içinde, sanki şuurla yolumuzu buluyor gibi davranıyoruz; ama turistiz itiraf edelim. Müzik endüstrisi izin verdiği sesleri salıveriyor ve biz de onlar içinden tercihlerimizi yapıyoruz; ve ah ne yazık bunlar hep sanmalar, sanmalar sadece… Peter Gabriel, Genesis ile yollarını ayırdığı eşsiz müzik hayatına bir prodüktör olarak devam etmeye karar aldığında, aynı Eno ve MacLauren gibi halk müziklerinin ve yerel popüler müziklerin peşine düşmüştü. Onu, Küba’ya götüren serüven, yavaş yavaş dünyanın her yerinden yerel müzisyenleri küresel anlamda tanıtma misyonuna dönüştü. Dünya iletişim teknolojileri ile küçülüyor ve Batı’daki oralarda ne var merak ediyordu. Sonuç itibariyle bu yeni pazar, yeni bir gelir kaynağı demekti. Sessiz sedasız World Music piyasası doğmuş oldu. Batı, özellikle Vedanta Külliyatının Viktoria İngiltere’sinin kof maneviyatına bomba gibi düştüğü o hummalı çeviri faaliyetleriyle tarihin bazı dönemlerinde hep Doğu’nun Bilgeliğini sömürdü. Çin ve Hindistan son derece iyi menbalardı. Ama sonuna dek kurutuldular. Fransız Romantizminin yücelttiği Soylu Vahşi imajı, World Music ve yeni manevi eğilimlerle tekrar hortlatıldı. Yeni Dünya’nın keşfinde teşhir hayvanları gibi Avrupa’ya taşınan Amerikan Yerlileri, bu defa kültür babından bir yağmaya maruz kaldı. Eşzamanlı bir şekilde Rumi, Tasavvuf, Taoculuk da aynı Şamanizm gibi yağmalanmış, günün modasına kurban verilmişti. Ve sonunda Asya Şamanizm’ine sıra geldi… Blues gitaristi Paul Pena, Rus Federasyonuna bağlı Tannı Tuva Özerk Cumhuriyeti’nde, bir yerel bir sanatçı olan gırtlak şarkıcısı Kongar-ol Ondar bulmasıyla küresel düzeyde Tuva’ya ilgi uyandı. Tannı Tuva, Moğolistan’ın hemen kuzeyinde yüzyıl öncesine kadar Çin toprağı olan bir tayga yani dağlık orman bölgesi. Tuva’lar kültür olarak Tibet Budizm’i ve Moğol kültürünün etkisinde kalmış bir Ural-Altay Halklarının Türk kolundan... Diğer Kamlık inancındaki Türki halklardan farklı olarak burada Budizm ve Şamanlık yan yana çok az karışmış olarak bulunmakta. Şamanizm dediğimizde önce bu kavramı anlamakta yarar görüyorum. Şamanizm, Şamanlık, Kamlık, Tengricilik gibi birçok başlık sanki aynıymış gibi yan yana zikrediliyor. Kafa karışıklığı da burada başlıyor. Ural-Altay halkları deyimini geniş ölçekte kullanmayı yeğlediğim için seçiyorum. Çünkü Türk ve ya Türki kelimesi sadece İslam Dinini kabul etmiş Ural-Altay halklarını anlatır bir etkiye sahip. Ayrıca bu başlık, bence, çok daha kapsamlı bir dilsel kültürel havuza işaret ediyor. Ve ne yazık ülkemde sağ tandanslı bir söylemin kısır tekrarcılığına da ortak olmak istemiyorum. Çünkü bu kültürleri, Roux’un sanmalarını doğru zannetmiş Gökalp’tan değil, bilimsel antropolojik verilerden ve ustalarım Radlof ve Eliade’den okuduğum için kendimi şanslı sayıyorum. Şamanizm Ural-Altay, Kızılderili, Lapon, Eskimo, Endonezya, Okyanusya, Afrika ve daha nice bölgede rastlanan genel bir eğilimi anlatır; erginlenmiş ve toplumun kıyısında yaşayan şifa veren Büyücü-Hekim-Kahin’in atalar ve ruhlarla iletişim kurması, öz karizması çevresinde gelişmiş dini bir yaklaşımdır… Şamanlık veya Asya Şamanizm’i; aslında Asya ve Kutup bölgelerine özgü, esriyen ya da epilepsi krizi ile kendinden geçen bir Şaman’ın gök ve yer arasında yolculuk ettiği, kaba hatları ile birbirine benzeyen ama özelde nüanslar ile ayrılan halk dinidir. Kamlık ise bunun Ural-Altay halkları özellikle de Sayan-Altay bölgesindeki uygulamaların genel ismidir. Tengricilik ise Ural-Altay halklarının Türk kolu içindeki tarihten bu yana gelen Şamanlık özellikleri taşıyan ama sadece Türklere özgü olan halk dinidir. Görüldüğü üzere Şamanizm homojen değildir, yere, kültüre, uygulamalara ve tarihe göre değişimler sergiler. Ama vahşi kapitalizm ayrıntıları sevmez, basit başlıklar koyarak, slogancı bir tanıtım anlayışı ile pazarlamaktan hoşlanır; bu yüzden bu nüansları hiç önemsemez, ticaretine bakar… Genel kavram olarak Şamanizm’in odağında tekinsiz bir kişi durur; Şaman... Ntxiv Neej, Curandero, Jigari, Abjiya, Böge, İdugan, Dukun, Mudang, Miko, Jhakri, Benandanti, Alignalghi, Brujo, Bruja, Yachay, Noaidi, Bakşı, Wu, Kam, Şaman… Ona ne derseniz deyin bu kişi topluma çok karışmayan, oluş olarak tuhaf, ruhlar ve atalarla konuşma yeteneğini çocuklukta bir çağrı olarak almış, erginlenerek toplumunun geçmişten gelen şifa ve varlık bilgisine ulaşmış kişidir. Mircae Eliade, Şamanizme dini esrime, kendinden geçme kültü deme eğilimdedir, yani Şaman kendinden geçerek, bilinç yitimi ile ruhlar âlemine yolculuk yapar. Neolitik Çağ’dan bu yana insanlığın bilinçaltında bu tekinsiz figür hep var olmuş; o ruhları yatıştırmış, bolluk bereket sağlamış, avda başarıyı garantilemiştir. Bu konuda ise araç edindiği şeyler; ritim ve müziktir. Bunu, Ural-Altay kavramları ile söylersek; davul ve yırlamak’tır. Gelelim Şaman Müziğine; aslında böyle bir müzik var mıdır? Yok mudur? Bana sorarsanız Şaman Müziği denilen şey sadece onun rafta kolayca pazarlanması için uydurulmuş bir minare çalma kılıfıdır. Buna tam anlamıyla müzik diyemeyiz. Çünkü Şaman, sesleri bir amaç için örer, örgütler. Bunu doğaçlayarak yapar, yazılı bir müzik veya metin yoktur. Peki, Şaman veya onun Tatar ismi Bakşı’nın bir dansı var mıdır? Şaman bedensel hareketler yapar, ki bu sadece onun transa geçmesi içindir, bu işlevsel beden devinimine dans denilemez. Alışıla gelmiş dans veya müzik, Şamanizm muhitinde kendine bir karşılık bulamaz. Bulunduğunu savunanlar için ticari kaygının ne boyutta olduğuna bakmakta yarar vardır. Ülkemde bazı manevi uygulamaları Bakşı Dansı, yok konserde Şaman Davulu çalıyor gibi tanıtmak ve pazarlamak en hafif ifade ile hakarettir. Çünkü her şeyden önce Kamlık, Şamanlık veya Tengricilik ne dersek diyelim, bu bir dindir. Siz hiçbir Yaşam Koçu’nun kişisel gelişim pespayeliği altında “Ben namaz sporu” yaptırtıyorum ilanını gördünüz mü? Ya da “Alevi semah dansı ile şifa buluyoruz” dediğini işittiniz mi? Bunun bundan ne farkı var? Farkı fiyatında mı? Sovyet Dönemi'nin gösteriye dönüştürdüğü, Glasnost sonrası ise içi boş turist eğlencesi haline getirilmiş bir şovun gerçek Kamlık ve Şamanizm olarak tanıtılmasına ne diyeceksiniz? Çünkü Buket Uzuner bile Şamanizm hakkında roman yazdı. Çünkü şimdilerde şu Şamanizm çok moda... Çünkü cehaletlerine bakmadan bundan nemalanmaya uğraşan bir sürü kişi türedi… Şaman’ın sesi bir çağrı, gırtlak çalması o titreşim ile yardımcı ruhlarla birleşme, bedensel hareketleri bazı bası noktalarında uyarılma yaratıp esrimeye ulaşma, davulu ise bir yolculuk aracıdır. Bunun dışında iddialarda bulunanlar ya konunun ayran budalası ya da nemalanma sevdalısıdır. Kapitalizm eder karşılığı her sosyal hareketi, bilgiyi, maneviyatı ve hatta dini pazarlamaktan geri durmaz; bakınız Hippi kültürünün geldiği hale, bakınız son derece radikal Punk’a, bakınız şu sıralar Şamanizm’in ülkemde aldığı hallere. Tanıdığım çok yaşlı bir Gorno Altay’lının çocuk saflığında gözlerinde bir pırıltı “ağaç kesilmez çünkü onlar toprak anamızın saçları” demesini, Saha-Yakut veya Hakas kökenli Kamlık inancından kişilerin doğa-beden uyumlu enerjilerini, muhteşem çalgı ve ses icralarını anımsıyorum, inanıyorum ki bunlar paha biçilmez deneyimlerdi. Bu deneyimi sizin de yaşayabileceğiniz bir konser sanırım bu yazı yayımlandığı sıralarda İstanbul’da da yaşanacak. Tuva’lı müthiş halk müziği topluluğu Huun Huur-tuu, 19 Nisan 2016, Le Havre, Fransa konserinden önce 16 Nisan 2016’da Borusan’da bir konser verecek, topluluk Almanya, Macaristan, İngiltere ve Avusturya’dan oluşan Avrupa Turnesinde İstanbul’da da duraksıyor. Overtone ve gırtlak şarkıcılığın belki de en pür örneği olan Huun Huur-tuu Türkiye’den özgür doğaçlama projesi Konjo iştirak edecek. Dünyanın her yerinde tayganın rüzgârı olan Huun Huur-tuu’ya tanıklık etme fırsatını umarım bulursunuz. Huun Huur-tuu, Tannı Tuva’nın gırtlak şarkıcılığı türleri olan kargıra, sıgıt ve hömmei örnekleri sunacak, dombra, yaylı bir çalgı olan igil ve bir davul türü olan dungur da icra edecek. Şarkılar çeşitli halk şarkıları, bestelerden oluşan bir repertuarı seslendirecek; yani Tuva’lı Kam’ların algış’larına burada tanık olamayacağız maalesef. Basın bülteninde belirtildiği gibi Tuva’lılar göçebe bozkır insanları değil; yerleşikler, hem de Tannı Tuva’ya tayga yani dağ ormanları olan, kısaca dağlık bir coğrafya hakim. Algış ve Şaman Davulu ile icra edilir ama Huun Huur-tuu konserinde dungur denilen, asma davul kullanıyor. Şaman davulları tüm yazıda belirttiğim gibi bir çalgı değil, dinsel bir öğedir. Şaman davuluna çalgı demek, kilise çanı için perküsyon demekten farksızdır. Huun Huur-tuu’ya, Tannı Tuva halk müziği örnekleri sergilenecek konserinde, özgür doğaçlama konusunda isimleri duyuran Konjo eşlik ediyor. Konjo, eşsiz sesi ile yıllardır takip ettiğimiz Sumru Ağıryürüyen, her zaman davulcudan öte sanatçı olarak tanımladığım sevgili Orçun Baştürk ve çağdaş müzikten caza icracı, besteci, kompozitör müthiş müzik adamı Şevket Akıncı’dan oluşuyor. Basın bülteninde de belirtilen, Konjo’nun izleyici ile kurduğu zihinsel iletişim en az Huun Huur-tuu kadar eşsiz olacağı su götürmez. Bu ilginç, iddialı geceyi kaçırmamanız dileğiyle… Savaş Çağman, İstanbul Nefes Dergisi Sayı39 Ankara 2016

şaman davulu ne ise yarar