Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm. Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen? neredesin sen? Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen. Bütün dertlerim anlayıp gönlümü bilen. Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen. Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen? neredesin sen? Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen.
“Mağlup mu desem, mahçup mu? Ama ikisi de değil. Ben garip, sen güzel, dünya umutlu. Öyle bir tuhafım bu akşamüstü.” “Bir ufka vardık ki artık, yalnız değiliz sevdiğim. Gerçi gece uzun, gece karanlık. Ama bütün korkulardan uzak. Bir sevdadır böylesine yaşamak.” “Maviye, maviye çalar gözlerin, yangın mavisine.
Ben garip, sen güzel Dünya umutlu Öyle bir tuhafım ki bu akşam üstü
BirdenKurşun yemiş gibi susar Gözbebeklerime karşı Susar da Açılıp yol verir şehir Sade radyolarda bir gamlı hava "Elaziz uzun carşı" Firarda gözüm yok Namussuzum yok Yok pişmanlık bir halim Yaslanıp Bir cigara yakmak isterim Dumanı cevahir değer Mağlup mu desem, mahçup mu? Ama ikisi de değil Ben garip sen güzel Dünya
Ben garip, sen güzel Dünya umutlu Öyle bir tuhafım bu akşamüstü.. Ahmed Arif Ahmed Arif. 9.8 (5 oy) 0 yorum. kaydet. 44. Mustafa Kemal'in Askeri
Benim temennim "Ben garip, sen güzel, Dünya umutlu." temasında yazmak fakat hemen her gün bu kadarı da olmaz dedirten olayların yaşandığı, normalde aylarca unutulmayacak şeylerin ertesi günün gündemi yüzünden hatırlanmadığı, bırakın çocukları bebeklerin bile terörist yaftalaması yapılarak öldürülmelerinin meşru kılınmaya çalışıldığı, cinsel tercihleri
4RjbC.
şükela tümü bugün bir ahmet arif vecizesi. öyle bir tuhafım bu akşamüstü. mağlup mu desem mahcup muama ikisi de değil ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın. hesabın var mı? giriş yap
Posts Ask me anything Submit a post Archive “Ben garip, sen güzel, dünya umutlu…” More you might like Ne kadar da güzel gülüyordu… amaris-16 "Bir akşam sefasında gözlerime doldurduğum en güzel uykuydun, her gece yastığıma gizlediğim en tatlı rüya ve sabahların en güzel günaydınıydı sesin... Ben yaşamın sonsuzluğuna inanıp, güneş gibi yana yana parlamayı sende öğrendim, seninle genişledi göğüm, ferahladı boynum... Ben en çok sen kokunca güzeldim, ben bir tek seni öpünce pamuk şekerdim sevgilim..." Kelebeğin ömrü bir gündür diyorlar ya! Karnımda senin için asırlardır uçuşan kelebeklerin, Bundan haberi var mıdır? “Bak, sana bir hikaye anlatacağım Toto. Bir zamanlar krallığın birinde bir kral güzel prenses için ziyafet verir. Kapıda bekleyen asker kralın kızını görür ve bir çırpıda aşık olur. Fakat kralın kızının basit bir kapı görevlisiyle ne işi olabilir? En sonunda asker prensese ulaşır ve artık onsuz hayatının bir anlamı olmadığını söyler. Prenses askerin aşkından etkilenir. "Eğer balkonumun altında hiç hareket etmeden yüz gün yüz gece bekleyebilirsen senin olabilirim.” der. Asker kabul eder ve prensesin balkonun altına gider. bir gün, iki gün, üç gün, yirmi gün, otuz gün… her gece prenses dışarı bakar, ama o kımıldamaz bile, yağmurda, rüzgarda, karda… o hep oradadır. Kuşlar kafasına pisler, arılar sokar, ama o kımıldamaz. Doksanıncı günden sonra taş kesilmiş bir vaziyette gözlerinden akan yaşları zapt edemez. uyumaya bile dermanı kalmamıştır. Tüm o günlerinde prenses onu camından seyreder. ve doksan dokuzuncu günün akşamında asker sessizce çekip gider oradan. Bu hikayenin ne anlama geldiğini sorma. Çünkü ben de bilmiyorum. Eğer bir gün anlarsan sen bana söylersin.“ İnsanlar gerçek sevginin ne olduğunu bilmiyor. Aşığım’ diyorlar, 'Seni çok seviyorum’ diyorlar. Ayrıldıkları zaman hemen başkasına koşuyorlar. Onda derman bulup sevgi bekliyorlar. Soran olursa da cevap basit 'Çivi çiviyi sökermiş, yas mı tutalım?’ Hani sevgi! Nerede aşk! Başkasının gözü değse Dünya'yı yakanlar bir anda unutuyorlar. Kendi sesime bile yabancıyım artık. Kime ne anlatsam bilmiyorum. Bazen karşıma çıkan herkesin boynuna sarılmak istiyorum, bazen de tek bir insanın yaptığını tüm insanlığa mal ederek karşıma çıkan herkesi asmak istiyorum… Şimdi ikimizin bir fotoğrafı olmalıydı ama böyle duvara asmalık değil. Telefonda saklamadık hiç değil. İstiyorum ki kitap arasında unutulmalık bir fotoğrafımız olsun. Bundan yıllar sonra biri o fotoğrafı bulsun ve desin ki; “Bir kadın bir adama nasıl bu kadar güzel bakar ?” Ülkeyi değiştirmek olanaksız. Gel konuyu değiştirelim. Korkuyor adam. Korkusu kırılmaktan değil daha çok kırmaktan. Paramparça olup kadının ellerini kesmekten de korkmuyor olun. Adamın düşüncelerini uyandırmayın. Zor susturdu. Aslında susturamadı, susturmazdı da zaten. Sussunlar diye uyudu sadece. Rüyasında yine rahatsız etmek üzereler Düşünceler rüyasına kadar girmiş. Hangi birini düşüneceğini de şaşmış üstelik. İhtimalleri mi düşünmeli, olanları mı, olabilecekleri mi? O kadar güzel gülüyor ki tamam diyorum bu kadar yaşadığım yeter.
TUTUKLU Birden Kurşun yemiş gibi susar Gözbebeklerime karşı Susar da Açılıp yol verir şehir Sade radyolarda bir gamlı hava "Elaziz uzun çarşı" Firarda gözüm yok Namussuzum yok Yok pişmanlık bir halim Yaslanıp Bir cigara yakmak isterim Dumanı cevahir değer Mağlup mu desem mahcup mu Ama ikisi de değil Ben garip sen güzel Dünya umutlu Öyle bir tuhafım bu akşamüstü Sevgilim Canavar götürür gibi İki yanım İki süngü Ahmed ARİF 1951 Ankara Cezaevi
Sayfa İçeriği Ahmed Arif Sözleri Kısa, Anadolu Ahmed Arif Sözleri, Ahmed Arif Sözleri Anlamlı, Ahmed Arif Sözleri Aşk, Ahmed Arif Sözleri Etkileyici, Ahmed Arif Sözleri FacebookBu sayfada size büyük şairlerimizden Ahmed Arif’in sözlerinden bir demet sunduk. Bu güzel sözleri okuyun keyif alın sosyal medyada paylaşın ya da kısa mesajla kime isterseniz yollayın siz bilirsiniz ne yapmak isterseniz onu yapın. AHMET ARİF SÖZLERİ Bir ben kaldım, ortasında kavganın, bir de karanfil yürekli çocuklar. Tutma gözyaşlarını onur da ağlar. Giden gitmiş, hüznü ayaklandırmak boşuna. Ben garip, sen güzel, dünya nelere baskın gelmezdi ki, seni düşünmenin tadı. Ve sen geçersin içimden. Bitmek bilmezsin. Leyla! Çaresizliğimden gayri hiç bir kabahatim yok benim. Gene bir cehennem var yastığımda. Gel artık. Gitmek, gözlerinde gitmek sürgüne. Yatmak, gözlerinde yatmak zindanı gözlerin hani? Gel beraber alalım nefesimizi sevdiğim. Sensiz boğazımdan geçmiyor. Duymak, gözlerinde duymak üç ağaçları susmak, gözlerinde susmak, ustura gibi. Gözlerin hani? Seni anlatabilsem seni. Yokluğun, cehennemin öbür adıdır. Üşüyorum, kapama gözlerini. Vurun ulan, vurun, ben kolay ölmem. Ocakta küllenmiş közüm, karnımda sözüm var halden bilene. İçmek! Gözlerinde içmek ay ışığını. Varmak! Gözlerinde varmak can tılsımına. Gözlerin hani?Gözlerinin pınarında bir bulut, boşandı boşanacak nerdeyse. Aklımdan geçenleri okuyorsun su gibi. Leylim leylim ayvalar, nar olanda sen bana yar olanda. Belalı başımıza dünyalar dar olanda. Vurulsam kaybolsam derim, çırılçıplak, bir kavgada, erkekçe olsun isterim, dostluk da, düşmanlık da. Dayan kitap ile dayan iş ile. Tırnak ile diş ile umut ile sevda ile düş ile dayan rüsva etme beni. Kanun! Bu da bir maskaralık, bir dümen. Kanun yalnız biz fukaralar için var. O da cezalandırırken sade! Ölüm buyruğunu uyguladılar, mavi dağ dumanını ve uyur uyanık seher yelini kanlara buladılar. Canım benim, bilir misin? Canım dediğimde içimden canımın çıkıp sana doğru koştuğunu duyarım hep. Kaç bin yıllık hasretimin koncası gözlerinden, gözlerinden öperim, bir umudum sende, anlıyor musun? Seviyorum mümkün değil; aranızda kurşun, yasak bölge var sen genç, sevdan ölünecek kadar güzel kanunu yapanlar ihtiyar. Kaderimiz bir tuhafsa ömrümüzü dolu bir kadeh gibi sindire sindire içemediysek günahı boynumuza sevdadır böylesine yaşamak, tek başına ölüme bir soluk kala, tek başına zindanda yatarken bile, asla yalnız kalmamak. Sen en güzel kızısın bütün galaksilerin bense tözüyüm artık akkor tözüyüm Prometheus’u yakan kara sevdanın. Salavat getirir dağ dağ taburlar narlı bahçe üzere, kanlı bir akşam gelen elçi değil Azrail olsun, anam avradım olsun kaçarsam. Kirvem hallarımı aynı böyle yaz rivayet sanılır belki, gül memeler değil domdom kurşunu paramparça ağzımdaki. Ne alnımızda bir ayıp, ne koltuk altında saklı haçımız. Biz bu halkı sevdik ve bu ülkeyi. İşte bağışlanmaz korkunç suçumuz. Seni sevmek felsefedir kusursuz. İmandır korkunç sabırlı. İp’in, kurşun’un rağmına, yürür, pervasız ve güzel. Bir bilsen kimlere tasa, kedersin, anlar mısın, şaşırıp ağlar mısın ki? Bir bilsen kardeşlerim ne can çocuklar ve bilsen nasıl vurur beni bu duvar. Hiçbir uğraş, hiçbir umut, seni düşünebilmek, seni anlayıp sevmek, yüzüne bakabilmek kadar dolu, anlamlı ve yaşanmaya değer olamaz. Yankın yasak, aynalara. İnemem bahçende talan, tam, boş yanı bu, derim namussuzun, tam, bıçağım cehennem gibi güzelken, aklıma düşüyorsun ellerim arık. Beni, gözlerin götürür gözlerin aşkla, acıyla. Kuşatmışlar sesimi, soluğumu kesilmiş tuz ekmek payım vurgunum ve darda, mu desem mahcup mu ama ikisi de değil. Ben garip, sen güzel dünya umutlu öyle bir tuhafım bu akşamüstü sevgilim canavar götürür gibi iki yanım iki süngü… Sen ister dostum ol ister sevgilim, yeter ki hayatımda ol. Sen bana geldikçe sana ihtiyacım olacak. Senden başka hiçbir isteğim yok. Vurulmuşum, düşüm gecelerden kara, bir hayra yoranım çıkmaz. Canım alırlar ecelsiz, sığdıramam kitaplara. Şifre buyurmuş bir paşa, vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız… Maviye maviye çalar gözlerin, yangın mavisine rüzgârda asi, körsem, senden gayrısına yoksam, bozuksam, can benim, düş benim, ellere nesi? Hadi gel, ay karanlık. Sus, kimseler duymasın, duymasın, ölürüm ha. Aymışam yarı gece, seni bulmuşam sonra. Seni, kaburgamın altın parçası. Seni, dişlerinde elma kokusu. Bir daha hangi ana doğurur bizi? Ard arda kaç zemheri, kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül gürül akan bir dünya. Bir ben uyumadım, kaç leylim bahar, hasretinden prangalar eskittim. Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu. Hani, kurşun sıksan geçmez geceden, anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık. Ve zehir, zıkkım cigaram. Gene bir cehennem var yastığımda, gel artık. Namus işçisiyim yani yürek işçisi. Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş, ne salkım bir bakış resmin çekeyim, ne kınsız bir rüzgâr mısra dökeyim. Oy sevmişem ben seni. Terk etmedi sevdan beni, aç kaldım, susuz kaldım, hayın, karanlıktı gece. Can garip, can suskun, can paramparça. Ve ellerim, kelepçede, tütünsüz uykusuz kaldım, terk etmedi sevdan beni. Öyle yıkma kendini, öyle mahzun, öyle garip. Nerede olursan ol, içerde, dışarda, derste, sırada, yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne celladın, fırsatçının, fesatçının, dilediklerini yapsınlar. İsterlerse sinirlerimi, etlerimi, kemiklerimi, adımı, sanımı, cımbızlarla tek tek alsınlar. Unuttum, korkmayı sakınmayı. Seni alamazlar benden. Tılsım bu işte. Ayakta, fırtına gibi beni tutan bu… Hakikatli dostun muydu, can koyduğun ustan mıydı, bir uyumaz hasmın mıydı, ooooof de bunlar olsun muydu? De be aslan karam, de yiğit karam, hangi kahpenin hançeri, saklı hançeri, yaranda? Bu gözler, bir kere bile faka basmadı çığ bekleyen boğazların kıyametini karlı, yumuşacık hıyanetini uçurumların, önceden bilen gözleri. Çaresiz vurulacaktı, buyruk kesindi, gayrı gözlerini kör sürüngenler yüreğini leş kuşları yesindi. Bunlar, engerekler ve çıyanlardır, bunlar, aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları, tanı da büyü. Bu, namustur künyemize kazınmış, bu da sabır, ağulardan süzülmüş. Sarıl bunlara sarıl da büyü.
ben garip sen güzel dünya umutlu