HIV1 ve HIV-2 oldukça benzer yapıda olmakla birlikte genetik düzeyde farklılıkları mevcuttur. Her iki subtip arasında kor ve polimeraz proteinleri çapraz reaksiyon göstermektedir. Laboratuvar tanısında serolojik testlerde kullanılan gen yapıları, ürünleri ve bunlara karşı oluşan antikorlar Tablo 1’de verilmiştir. AntiHiv Testi Hakkında Enfeksiyon Hastalıkları Doktoru. İyi günler. 44 Anti hiv kemiluminesans veya benzeri referans aralığı 0-1 non react yazıyor, benim kafamam takılan, bu kadar yüksek çıkması normal mi? Yarıya yakın neredeyse. 23. 0,9 ila 1 arasında değerler sınırda olup 1 den büyük değerler pozitif olarak kabul edilmektedir. Burisale, körü körüne Avrupa taklitçiliğini eleştiren bir eserdi. Âtıf Efendi 32 sayfalık bu eserinde; Avrupa’nın ilim ve fennini almanın caiz, hatta lüzumlu bulunup, ama bizde yapılanın ise daha çok şuursuz bir batı taklitçiliği olduğunu, kılık kıyafette onlara benzemenin aslında ruhtaki bir bozuluşa alamet veya xb2k. Klima sistemleri uzmanı, makine mühendisi Filiz Pehlivan, koronavirüs ile havadaki bağıl nem oranı arasındaki ilişki konusunda DHA'ya açıklamalarda bulundu. Koronavirüsün SARS ve MERS virüsleri gibi havada kalabildiğini belirten Pehlivan, havalandırma ve ısıtma sistemleri aracılığıyla virüsün farklı mekanlara dağılabileceğine dikkat çekti. Kapalı ortamlarda, taze hava girişinin sağlanması kadar nem oranının korunmasının da önemli olduğunu vurgulayan Pehlivan, "Normalde bizim yaşadığımız ortamlarda belli bir nem oranının sağlanıyor olması lazım. Aslında biz tasarımcılar mekanları tasarlarken sıcaklıkla birlikte ortamın bağıl neminin de ne olması gerektiğini biliriz. Standartlara bakarız ve buna göre sistemlerimizi kurarız ve bizim güvendiğimiz standartların verdiği değer aslında yüzde 50 bağıl nemdir. Baktığınız zaman görürsünüz ki virüs ve bakterilerin en dayanıksız olduğu değer yüzde 50 değeridir. Yani yüzde 50'nin altına indikçe bazı bakteri ve virüsler enfeksiyon riskini artırdığı gibi yükseldikçe de bu risk bulunabilir. Yani bulunan standart ve en ideal değer yüzde 50'dir" dedi. 'VİRÜS EN AZ 3 SAAT HAVADA KALIYOR' Konuşurken ağızdan farklı boyutlarda damlacıkların çıktığını ve ortamda bağıl nem oranının düşük olması halinde küçük boyuttaki damlacıkların saatlerce havada asılı kalabildiğine işaret eden Pehlivan, "Eğer o ortam kuruysa kurudan kastımız, yüzde 20-30 bağıl nem oranlarındaysa bu damlacıklar çok daha kısa sürelerde, milisaniyelerde kuruyabiliyorlar ve çok küçük damlacık çekirdekleri halini alabiliyorlar. İşte bu küçük damlacıklar havada saatlerce kalabiliyor. Hava yoluyla diğer mekanlara yayılabiliyor hatta en az 3 saat havada kaldığını gösteren kesinleşmiş çalışmalar da var. O ortama sizden önce virüs taşıyan bir insan girmişse o 3 saat içinde bu virüsü alma şansızlığına sahip olacaksınız. Ortam bağıl nemi, hem enfeksiyon riskini azaltmak açısından hem de havada kalabilen parçacıkların azalması açısından önemlidir. O yüzden biz diyoruz ki ortam bağıl nemini, havalandırmanın da yanına iliştirerek elbette diğer bütün kurallarla birlikte uygulayarak tanımlayalım. Bütün mekanları yüzde 40 ve yüzde 60 bağıl nem arasında tutalım ve böylece enfeksiyon riskini azaltalım" diye konuştu. 'KIŞ AYLARINDA RİSK 5 KAT ARTACAK' Kış aylarının salgın açısından çok daha tehlikeli olduğunu, ısıtma sistemlerinin kapalı alanlardaki bağıl nem oranını düşürdüğünü kaydeden Pehlivan, şunları söyledi "Kış aylarında biz iç ortamlarımızı yaşanabilir konfor şartlarında ısıtırken, nemi de azaltacağız yani ortamları kurutacağız. Ama burada problem olan ve aslında salgınların da en fazla olduğu kapalı alanlar. Okullar, hastaneler, ofis binaları, AVM'ler ile ilgili önlem almalıyız. Toplu halde bulunulan çoğu binada merkezi nemlendirme elemanlarının olmadığından endişe ediyorum. Eğer böyle ise nemlendirme imkanı olmayacak ve kışın o girdiğimiz kapalı kalabalık alanlar bağıl nem oranları açısından risk olabilecek. Bu da enfeksiyonun yayılmasına neden olabilecek." Mühendisler olarak enfeksiyon riskini azaltmak amacıyla Dünya Sağlık Örgütü'nün DSÖ bağıl nem oranının yüzde 40 ile yüzde 60 arasında tanımlaması için imza kampanyası başlattıklarını söyleyen Pehlivan, kış aylarında kapalı ortamlarda havadaki bağıl nem oranının düşmesi nedeniyle riskin nasıl artacağını şöyle anlattı "Bağıl nem ile enfeksiyon riski arasında bir ilişki var. Virüs ve bakterilerin en dayanıksız olduğu bağıl nem oranı yüzde 50 olarak belirlenmiş durumda. Eğer siz yüzde 50 bağıl nem oranında diyelim ki 20 birimlik bir enfeksiyon riski varsa o mekanda, bağıl nem yüzde 20 değerlerinin altına düştüğünde yani çok kuru bir ortamdaysanız enfeksiyon riski neredeyse 5 katı artıyor. Yani virüs bağıl nemin çok düşük olduğu değerlerde stabil hale geliyor." NEM ORANINI YÜKSELTMEK İÇİN NE YAPMALI? Makine mühendisi Pehlivan, salgın riskini azaltmak için alınabilecek önlemleri şöyle açıkladı "Merkezi sistemlerde meslektaşlarım duyarlı olacaklar yani yüzde 40 ile yüzde 60 nem oranını işlettikleri binalarda sağlamaları gerektiğinin farkında olacaklar. Buna göre eğer varsa sistemlerinde nemlendirici eleman, bu değerleri sağlayacak şekilde çalıştıracak ve işletecekler, eğer yoksa buharlı kanal tipi nemlendiriciler sistemlere ilave edilebilir. Bu bir yatırım gerektirir ama elbette boşa bir yatırım değildir, yapılmalıdır. Bizler bireysel olarak evlerimizde ne yapabiliriz? Buharlı nemlendiriciler var, satın alınabilir, oda tipi cihazlar ya da en basiti ki riskimiz azsa eğer kaloriferlerimizin üzerinde devamlı su bulunduracağız." Youtube'dan takip etmek için tıklayınız AIDS’e neden olan HIV virüsünü taşıyan hastalar sıklıkla vitamin eksikliği yaşıyor. Yeni bir araştırma bu hastalara multi-vitamin ve mineral desteği vermenin bağışıklığı artırıp artırmadığını ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatıp yavaşlatmadığını inceledi. Afrika’nın güneyi, her zaman AIDS salgınının merkezi oldu. Botsvana’da hastalığa karşı yapılan yoğun kampanyalara rağmen her 4 yetişkinden 1’i HIV virüsü taşıyor. Son çalışmasını burada gerçekleştirmiş olan Profesör Marianna Baum, Botsvana’nın HIV virüsünün en çok etkili olduğu ülkelerden biri olduğunu belirtiyor. Baum henüz ilaç tedavisine başlamamış olan 900 yetişkini araştırmasına dahil etmiş. Denekler rastgele gruplara ayrılarak B,C, E vitaminleri, mineral selenyum ya da plasebo almış. HIV taşıyan birçok hastada bu vitaminlerin eksikliği dikkat çekiyor. Baum önceleri, multi-vitaminlerin ya da selenyumun ayrı ayrı kullanıldığında dahi bağışıklığı artıracağını düşünüyormuş. Ancak sonucun böyle olmadığını söylüyor “Bu ikisinin birlikte kullanıldığında etkili olması görüşümüzü değiştirdi.” Araştırmalar HIV pozitif olan kişilerin hastalığın bulaşmasından hemen sonra antiretroviral tedavi gördüklerinde sağlıklı kalabildiklerini ve virüsü partnerlerine bulaştırma olasılıklarının düştüğünü gösteriyor. Ancak birçok ülkede bu ilaçlar çok pahalı. Baum vitamin ve minerallerin beraber kullanımının düşük gelirli ülkelerde virüsün kontrolü için yararlı olacağını düşünüyor “Multivitamin ve selenyum bileşimi, hastalık bulaştıktan hemen sonra verildiğinde hastalığın ilerleyişi yavaşlıyor. Bu güvenli ve ucuz bir metod. Ancak enfeksiyonun hemen ertesinde kullanılmaya başlanmalı.” Baum bu desteğin anti retrovirüs terapisinin yerini tutamayacağını ancak ilaçları alamayanlara yardımcı olacağını söylüyor. Ancak dünyaca ünlü AIDS uzmanı Doktor Anthony Fauci buna katılmıyor “Çalışmayı okumadım. Ancak 30 yıldır HIV virüsü taşıyan hastalara bakıyorum. Vitaminlerin bu virüsü bastırmakta etkili olacağı konusunda şüphelerim var.” Fauci, vitamin ve mineral desteğinin hastanın gene sağlığını artırabileceğini ancak HIV virüsünü bastırmanın tek yolunun anti retroviral tedavi olduğunu belirtiyor. Baum’un çalışması Amerikan Tıp Derneği Dergisi’nde yayınlandı. ŞENGÜL OYMAK - Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği KLİMİK HIV/AIDS Çalışma Grubu Genel Sekreteri Doç. Dr. Asuman İnan, "HIV/AIDS, tanı ve tedavisindeki gelişmeler sonucunda artık ölümcül değil, diyabet gibi hipertansiyon gibi kronik bir hastalık. Yakın bir gelecekte hastalığın tamamen tedavi edilmesi mümkün olacak gibi görünmektedir" dedi. İnan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'de 1985'ten, Haziran 2015'e kadar toplam 10 bin 475 HIV/AIDS vakasının görüldüğünü, gerçek sayının daha fazla olduğunu tahmin ettiklerini çoğunluğunun 25-49 yaş aralığında ve etkilenen bireylerin yüzde 83'ünün erkekler olduğuna dikkat çeken İnan, Türkiye'de hastalığın görülme sıklığının düşük olmasına rağmen, yeni olgu sayısının her yıl arttığını vurguladı. İnan, 2014 yılının ilk 6 ayında 632, 2015 yılının ilk 6 ayında ise 893 yeni olgu bildirildiğini aktararak, "Ülkemiz nüfusunun genç olması, nüfus hareketliliği, turizm ülkesi olmamız, kayıtsız çalışan seks işçilerinin artması, damar içi uyuşturucu kullanımının artması, korunmaya yönelik düzenli eğitim programlarının olmaması, HIV ile yaşayanlara yönelik ayrımcılığın devam etmesi gibi çok sayıda faktör bu artışın nedeni olabilir" ifadesini "Sağlık Bakanlığı bu konuda oldukça duyarlı"Türkiye'de Sağlık Bakanlığına bildirilen olguların yüzde 17'sinin kadın olduğunu anlatan İnan, şöyle konuştu"Kesin sayı bilinmemekle birlikte kadın olguların çoğuna virüs eşinden bulaşmaktadır. Özellikle eşleri ileri dönem HIV/AIDS olgusu ise ve hayatını kaybederse, kadınlar hastalığın getirdiği yükün yanı sıra çocuklarının ve kendilerinin yaşamlarını sürdürmeye çalışırken, hem ekonomik hem de sosyal olarak çok büyük sorunlar yaşamaktadırlar. Yıllar içerisindeki gelişmelere göz attığımızda Sağlık Bakanlığı bu konuda oldukça duyarlı. Örneğin ülkemizde HIV/AIDS olgularının tanı ve tedaviye ücretsiz olarak ulaşabilmeleri, gönüllü test ve danışmanlık merkezlerinin kurulması, HIV tanı ve tedavi rehberinin yayımlanması bu yaklaşımın sonuçlarıdır ancak olguların artışı da göz önüne alındığında bu konuda daha yapılacak çok iş olduğu açıktır."İnan, HIV'in kan ve kadın ile erkeğin cinsel salgılarıyla bulaştığını hatırlatarak, korunmasız cinsel temas, kan ve kan ürünleri, damar içi uyuşturucu kullanımı sırasında ortak enjektör kullanımı ve anneden bebeğe geçişin başlıca bulaşma yolları olduğunu "Hastalığın tamamen tedavisi mümkün olacak"-Virüsün, dış ortamda uzun süre canlı kalamayacağını ve çamaşır suyu gibi dezenfektanlara duyarlı olduğunu bildiren İnan, "Dokunmak, el sıkışmak, öpüşmek, sarılmak, aynı saunayı, havuzu, banyoyu, tuvaleti, tabağı, bardağı, çatalı, kaşığı kullanmak, aynı giysileri giymek, telefon kulaklığı, gözyaşı, ter, tükürük, sivrisinek, böcek, arı sokması ile HIV bulaşmamaktadır" değerlendirmesinde dünyada olduğu gibi Türkiye'de de HIV/AIDS vakalarının yaşadığı en büyük mağduriyetin hala damgalanmak ve ayrımcılık olduğuna dikkat çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü "HIV/AIDS'in tanı ve tedavisindeki gelişmeler sonucunda artık ölümcül değil, diyabet gibi hipertansiyon gibi kronik bir hastalık. Yeni ilaçların kısa ve uzun dönemde etkinlikleri daha fazladır ve bu ilaçlar ile hastaların fiziksel görünümünü bozan, yaşam kalitesini düşüren yan etkilerin görülme riski büyük ölçüde azalmıştır. Ayrıca son dönemde kullanılan ilaçların tek tablette sunulması ile hastalara kullanım kolaylığı da mümkün olmuştur. Yine aşılar ve özellikle virüsün vücuttan tamamen atılması yani 'kür' son dönemde üzerinde en çok çalışılan ve konuşulan konulardır. Yani yakın bir gelecekte hastalığın tamamen tedavi edilmesi mümkün olacak gibi görünmektedir."İnan, hastalığın tanı ve tedavisinin yanında önlenmesinin de çok büyük önem taşıdığını, bunu sağlamanın ilk adımının toplumun hastalığın bulaşma yolları ve korunma yöntemleri konusunda eğitilmesi, bu konudaki farkındalığın arttırılması olduğunu "17,1 milyon HIV taşıyıcısı durumundan habersiz"KLİMİK Başkanı Prof. Dr. Önder Ergönül ise Birleşmiş Milletler'in HIV virüsü ile mücadele kuruluşu UNAIDS'in 2015 raporuna göre, dünya genelinde 36,9 milyon kişinin bu virüsü taşıdığını belirterek, 17,1 milyon kişinin HIV virüsü taşımasına rağmen durumunun farkında bile olmadığını bunun yanında, 22 milyon HIV taşıyıcısının tedaviye erişiminin bulunmadığını ve bunların 1,8 milyonunu çocukların oluşturduğunu aktararak, UNAIDS, 2030 yılına kadar AIDS’i tamamen bitirmeyi hedeflediğini HIV vakalarında yüzde 35, AIDS'e bağlı ölümlerde ise yüzde 42 düşüş yaşandığına işaret eden Ergönül, şunları söyledi"2000 yılından bu yana 25,3 milyon kişi AIDS ile ilişkili hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Her yıl 220 bini çocuk olmak üzere, 2 milyon kişi HIV ile infekte olmaktadır. Yine her yıl 150 bini çocuk olmak üzere, 1,2 milyon kişi bu hastalık nedeniyle ölmektedir. Bu son derece yüksek rakamlara rağmen, genel olarak bakıldığında dünya çapında yapılan çalışmalar sonucunda, HIV ile infekte olma oranı erişkinlerde yüzde 35, çocuklarda yüzde 58, hastalığa bağlı ölüm oranı yüzde 42 oranında azalmıştır. Türkiye'de eşlerinden HIV virüsü bulaşmış kadınlar maddi manevi zor durumda." Yerel Haberler bölümünde yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haber kaynağı olan ajanslardır. HIV virüsü nasıl bulaşır? HIV virüsü belirtileri nelerdir? HIV pozitif ne demek? soruları dünya genelinde herkesin korkulu rüyası olan HIV virüsü ile ilgili detayları merak edenler tarafından araştırılıyor. HIV virüsü ve AIDS hastalığına dair detaylar haberimizde. HIV NEDİR? HIV Human Immmunodeficiency Virus, Türkçe’de İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü olarak adlandırılan bir hastalık etkenidir. Virüs insan bağışıklık hücrelerine nüfuz ederek bağışıklık sistemini zayıflatır ve fırsatçı enfeksiyonların görülmesine neden olur. HIV POZİTİF NE DEMEK? HIV + pozitif olmak, kişinin vücudunda İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü’nün bulunması demektir. HIV’in bağışıklık sisteminin zayıflaması ve fırsatçı enfeksiyonlara açık hale gelmesiyle karakterize bir kronik enfeksiyondur. Kişi hiç bir hastalık belirtisi olmaksızın uzun yıllar yaşamına devam edebilir. AIDS NE DEMEK? AIDS Acquired Immune Deficiency Syndrome HIV tarafından oluşturulan, Türkçe'de "Edinsel Bağışıklık Yetmezliği Sendromu" olarak adlandırılan bir hastalıklar tablosudur. Bağışıklık hücrelerinin yüksek düzeyde tahribatı sonucu fırsatçı enfeksiyonların ilerleyerek ciddi hastalık tabloları oluşturması durumudur. Yetersiz bağışıklık sistemi durumlarında ortaya çıkan bakteriyel, viral, mantarlara bağlı ya da protozoal enfeksiyonlara fırsatçı enfeksiyonlar adı verilmektedir. Erken tanı ve gelişen tedavi koşulları ile HIV pozitif kişiler AIDS dönemine geçmeden uzun yıllar yaşayabilmektedir. HIV VİRÜSÜ NASIL BULAŞIR? İnsan immün yetmezlik virüsü, HIV, HIV pozitif kişi ile korunmasız kondom kullanılmadan yapılan her türlü oral, vajinal, anal cinsel ilişki ile,Ortak kullanılan ve HIV enfekte enjektör veya steril edilmemiş cerrahi malzemelerleEnfekte kan ve kan ürünleriyle Ülkemizde 1987 yılından itibaren, her kan ve kan ürününe gerekli testler yapıldıktan sonra hastaya verilmektedir.,HIV pozitif anneden bebeğe gebelik döneminde, doğum sırasında ya da doğum sonrasında emzirme ile bulaşabilmektedir. RİSKLİ GRUPLAR KİMLERDEN OLUŞUR? Bulaş yolları değerlendirildiğinde HIV pozitif kişinin partneri olanlar,Korumasız cinsel ilişkiye girenler,Riskli temas öyküsü bulunan kişiler,Damar içi madde bağımlılığı ve ortak enjektör kullanımı olanlar,HIV pozitif gebelerin bebekleri risk altındaki grupları Bulaşmadığı Durumlar Nelerdir? Dokunmak, tokalaşmak ve sarılmakla, gözyaşı, ter ve tükürükle, aynı yerde oturmak ve aynı havayı solumakla, aynı havuzu, tuvaleti saunayı ve duşu paylaşmakla, giysilerin ortak kullanılması ile tabak, çatal, kaşık bıçak ve bardak paylaşmakla, telefon kulaklığı ve kapı tokmağı ile sivrisinek, böcek sokması ve hayvan ısırması ile HIV bulaşmamaktadır. HIV/AIDS ENFEKSIYONUNUN TANI YÖNTEMLERİ NELERDİR? HIV/AIDS enfeksiyonun tanısı hastalığa özgü laboratuvar testleri ile konulmaktadır. HIV ENFEKSİYONUNUN SEYRİ NASILDIR? Enfeksiyon belli evrelerle seyretmektedir. Virüs vücuda alındıktan 1-6 hafta içerisindeki ilk çoğalma döneminde HIV enfeksiyonuna özgü olmayan ve değişken belirtiler gösteren akut enfeksiyona neden olmaktadır. 6-12 hafta içerisinde HIV'e karşı antikorlar gelişmektedir. Antikorlar hastalığın teşhisi açısından önem taşımaktadır. Antikorlar gelişene kadar geçen sürede, kanda virüs mevcuttur ve hasta bulaştırıcıdır. Kişide hiçbir belirti ve bulgunun olmadığı 6-13 yıl ortalama 8-10 yıl süren Asemptomatik dönemde bulgu yoktur ancak kişi bulaştırıcıdır. Hastaların ilk kez doktora başvurmalarına neden olan belirtiler Erken Semptomatik Dönemde ortaya çıkar. Bu dönemde HIV enfeksiyonuna özgü testler yapılarak tedaviye başlanmaktadır. HIV enfeksiyonun son basamağı AIDS dönemidir. Bu dönemde bağışıklık eksikliği iyice belirgin bir hale gelir, fırsatçı enfeksiyonlar veya bazı özel tür kanserler ortaya çıkabilir. Özellikle bu dönemde fırsatçı enfeksiyonların tanısı, tedavisi ve önleyici tedavi önemlidir. İleri evreye gelmiş hastalarda, tedaviye rağmen ortalama 2 yıl içerisinde yeni bir AIDS göstergesi hastalığın ortaya çıkışı engellenememektedir. HIV’İN TEDAVİSİ NASILDIR? HIV enfeksiyonunda virüsü ortadan kaldıran bir tedavi henüz yoktur ancak virüsün çoğalmasını kontrol eden ilaçlar vardır. Bu ilaçlar, hastalığın kesin tedavisini sağlamamakla birlikte virüsün vücutta çoğalmasını kontrol altına alarak bağışıklık sisteminin zayıflamasını önlemekte ve AIDS tablosunun ortaya çıkışını engellemektedir. Düzenli Takip Ve Tedavi Neden Önemlidir? Tedaviye erken dönemde başlanması, düzenli takip ve tedavi ile bulaşın engellenmesi, kişinin yaşam süresinin uzaması, yaşam kalitesinin artması, HIV ile ilişkili hastalık ve ölümlerin azaltılması sağlanabilmektedir. Ayrıca doğumdan önce anneye ve doğum sonrası bebeğe uygulanan koruyucu tedavi ile anneden bebeğe HIV bulaş büyük ölçüde önlenebilmektedir. HIV/AIDS KORUNMA YOLLARI NELERDİR? HIV enfeksiyonu önlenebilir bir hastalıktır. Korunma önlemleri tedaviden çok daha etkili ve ucuzdur. Cinsel yolla bulaştan korunma için;Güvensiz ve korunmasız cinsel temastan kaçınılması,Tek eşlilik,Cinsel ilişki sırasında kondom kullanılması gerekmektedir. Kan yolu ile bulaştan korunma içinTaraması yapılmış HIV- kan ve kan ürünlerinin kullanılması, Kan ve kan ürünleri ile olan bulaşmaya karşı korunma amacı ile 1987 yılından beri ülkemizde kan ve kan ürünleri HIV yönünden test edilmektedir. Organ ve doku nakilleri öncesinde gerekli testlerin yapılması HIV geçiş riskini en aza indirmektedir.Tek kullanımlık steril enjektör ve cerrahi malzemelerin kullanılması,Ortak enjektör kullanımından kaçınılması gerekmektedir. HIV + gebeden bebeğe bulaşın önlenmesi için,Uygun tedavi ve takibinin yapılması, doğumun sezaryan şeklinde planlanması,Doğumdan önce anneye ve doğum sonrasında bebeğe ilaç tedavisi başlanması,Annenin bebeğini emzirmemesi gerekmektedir. Bilimadamları, HIV pozitif kişilerin %50’sinden fazlasında görülen erken bunama ve depresyon benzeri semptomların nedenini belirledi. Bu buluş, kalıcı tedavilerin geliştirilmesi açısından önemli bir adım olarak görülüyor. AIDS’e yol açan HIV virüsü, bulaştığı kişilerin kan dolaşımına karışarak beyne kadar ulaşıyor. Yeni bir araştırma, beynin virüs için bir depo haline dönüştüğünü, bunun sonucu olarak da beyin hücrelerinin çalışmasını sağlayan proteinleri olumsuz etkilediğini ortaya koyuyor. Bir süre sonra bu hücreler tamamen etkisiz hale geliyor ve erken bunamaya yol açıyor. Georgetown Üniversitesi'nden Alessia Bachis, “HIV’ye karşı ilaç kullananların kanında virüs belirlenmese de aslında virüs hala beyinde duruyor ve hücrelere zarar veriyor. Zamanla da bu hücreleri yok ediyor,” diyor. Georgetown Üniversitesi AIDS merkezi uzmanlarından Alessia Bachis, hastalığa yol açan virüsü araştırıyor. Bachis ve ekibi HIV taşıyan kişilerin beyin hücrelerinin hasarlı olduğunu belirledi. Bu hasar, hızlı yaşlanma sürecine işaret ediyor. Guy Eakin, Amerika Sağlık Yardımları Vakfı Bilim İşleri Başkan Yardımcısı. Vakıf, ileri yaşlarda ortaya çıkan hastalıklara tedavi arıyor “HIV vücutta birikerek, proteinlerin pozitif faaliyetlerini olumsuz yönde etkiliyor. Proteinler bir süre sonra zararlı hale dönüşünce de beyin hücrelerini zehirlemeye başlıyor.” Alessia Bachis, “Bu son derece zararlı bir durum. Parkinson’s ile Alzheimer’s hastalıklarının tek bir kişide toplandığını düşünün. İlerleyen dönemlerinde hastalar koma benzeri bir duruma düşüyor,” diyor. HIV’ye karşı ilaç kullanan hastaların %2 ila %3’ü, erken bunamanın en ağır şekline yakalanıyor. Tedavi edilmeyenlerin %30’unda bu semptomlar görülüyor. Bachis, son araştırmanın tedavi aşamasında önemli bir adım olduğu görüşünde “Bu, HIV ilaçları kullananlara verilecek yeni bir ilaç geliştirilmesini sağlayabilir.” Eakin de aynı görüşte “Eğer işe ilaç firmaları açısından bakarsak, iki hastalığı tek bir ilaçla tedavi edebilecek duruma gelmek onların da işini kolaylaştırır.” HIV ilaçları sayesinde bu virüsü taşıyanların ömrü uzuyor, bu nedenle erken bunamaya karşı bulunacak ilaçlar daha da önem kazanıyor.

anti hiv kemiluminesans veya benzeri kaçıncı nesil